Yunus Nadi Abalıoğlu - Cumhuriyet/1 İkinciteşrin 1936/Hazin bir macera: Türkiyeden giden Rumlar ve Ermeniler…
Antakya, İskenderun ve havalisi Ermenilerinin o Türk topraklarında tesisi zarurî yeni istiklâl rejiminde Türklerle birlik hareket etmeleri nihayet akli selimin vaziyete hakimiyetini gösteren bir duygu, bir düşünce ve bir karar mahsulü olması hasebile bizi pek ziyade memnun ettiği kadar memleketimizi terkedip gitmek ıstırarında kalmış bir takım eski vatandaşlarımızın talihleri üzerinde de düşünmeğe sevketti. Hele Türk millî kültürile adamakıllı kaynaşmıl olan Ermenilerin sürüklenmiş oldukları akıete teessüf etmemek elde değildir. Bilhassa Anadolu içindekilerinin İncilleri ve ibadelteri bile türkçe olan Rumların maceralarına gelince bunun – onlar hesabına ve bizim hesabımıza – ayrıca bir yürekler acısı olduğunu bugün onların da, bizlerin de pek iyi anlamakta bulunmaklığımızdan daha tabiî ne olabilir? Tarihin nadir kaydettiği bu hâdiselerin sebebi neydi meselesine gelince:
Dedik ki boşluklar içinde yüzen kürenin bir merhalesinde adeta kıyamet kopuyor denilecek bir kasırga zuhur ederek onunla müterafık bir tufan ve bir yangın meydan aldı, önüne ne geldise silip süpürecek savletlerle saldıran bu afetler elbirliği ederek ortalığı hercümerc ettiler. Fırtına durarak sular durulduğu zaman gördük ki olan olmuş, ölen ölmüş, kalanlardan bir kısmı dünyanın dört köşesine atılmıştı. Dünya sathının bir kısmile beraber Türkiye parçasında da cereyan etmiş olan bu faciayı başka türlü anlatmak nasıl mümkün olsun?
Osmanlı İmparatorluğunun inhilâli ihtimali büyük devletlerden başka küçük millet ve cemaatleri de yağma Hasanın böreği ihtirasile gürültüde gûya külâh kapmak hevesine düşürmüş ve adeta akıllarını başlarından almıştı. Her tarafta ve her cephede kuvvetli düşmanlarla çarpışan Türk bazı büyük devletlerin oyuncağı komitacıların arkadan vuran hiyanetlerile karşılaşınca canhevlile müterafik kutsî bir gadab ve hiddetin feveranlarına tutunmaktan kendini alamadı, ve arkasına aid emniyetin tedbirlerini zamanın eman bilmiyen şiddetlerile almış bulundu. Ermeniler için böyle, Rumlara gelince Osmanlı devrinin siyaset aleti Fener Patrikhanesi tarafından zehirlenen ve yanlışlığı bilâhare bütün an'anesile mütenazır haricî bir siyasete desteklik eden bu zümrenin mühim bir kısmı Türkün son varlığı cidalinde Türklük aleyhine tevcih edilmiş savletlere filen iştirak etmiş olduğundan İmparatorluğun tasfiyesinden ortaya kendi hayatını pekâlâ muhafaza ve idame edecek bir Türk unsuru yükseldiği zaman artık yüzyüze bakamıyacak insanların yekdiğerlerinden ayrılmaları bir zaruret olmuştu. Artık varın siz Ermeni komitacıları niçin mensub oldukları cemaati fena yollara sürüklediler, ve niçin Rumlar kendi vatanları aleyhindeki hareketlere iştirak etmek cehaletini gösterdiler diyekoyun, olan işler bütün neticelerile böylece olup bitmiş olduktan sonra geçmişin esbabı mucibesi üzerinde durmadan elbette bir fayda çıkmak ihtimali kalmamıştır artık.
Maamafih o kasırga hengâmesi içinde itile kakıla vatanlarından cüda düşmüş insanları şurada burada görerek bütün ihtiraslardan tecerrüd etmiş bir biçarelikle yalnız vatanlarını özliyen derin ve elim bir hasret ateşi içinde yanıyor gördüğümüz zaman gene insan kalbimiz bu hakikî manzaranın samimiyeti karşısında teessürler duymaktan kurtulamıyor. Hususa ki olup biten işlerde bütün Ermenilerin ve bütün Rumların kabahatli olmadıklarını da farz ve kabul ettikten sonra. Doğrusu her iki ırka taallûk eden meselelere en büyük kabahati zamanla beraber kendilerinde dahi olan kesif bir cehalet karışmıştır. Hele bazı büyük devletlere oyuncaklık etmiş olan Ermeni komitacılarının cehaleti affolunamıyacak kadar açık ve kabadır. Her taraftan Akdenize inmek istiyen Çarlık, Ermeniye hususî ve millî bir varlık vermek ihtimali mi vardı ki komitacılar öyle muhal bir hayalle o devin maşaları olmak rolünü oynamağa kalkıştılardı? Bu adamların Ermeni cemaati gibi hakikaten Türklük kültürile işba haline gelmiş esasen uysal ve çalışkan bir kütlenin felâketine sebeb olmuş bulunmaları hiç şüphesiz tarihin en büyük cinayetlerinden birini teşkil eder.
Tozdan dumandan ferman okunmıyan zamanlar geçtikten sonra şimdi bize kör talihin felâketzedelerile birlikte olup biten o işlerin neticeleri karşısında yazık, yazık teranelerile müteessir olmak düşüyor. Yalnız onlara mı yazık? Ya beride Türklüğün bu yüzden uğradığı telâfisi muhal kayıblara ne diyelim? İşte bir aralık kardeşi kardeşe kanlı bıçaklı düşman yapan bu pek elim maceranın hepimiz tarafından ayrıca lânetlenmeğe lâyık böyle kanlı bir mazisi vardır. Kanlı, fakat Türklük aleyhine olan kısmında tamamen şuursuz...
Türklerle birlikte yurdlarının istiklâlini istiyen Antakya ve havalisi Ermenilerinin hareketlerinde şuur nuru gördüğümüz içindir ki işte o vesile ile bu meseleyi bütün çıplaklığile ortaya koymuş bulunduk.
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle