Özellikle izolasyonun yoğun olduğu, sokağa çıkma kısıtlamalarının sık sık tekrarlandığı, endişe ve kaygıların…
Zaten böyle olduğu için de neredeyse son 3 ayın istisnasız bir numaralı gündem maddesi oldu. Ama emin olun ki pandemi en çok da kadınlarımızı yordu. Onların ruh ve bedenlerini vurdu. Erkekler ile kadınlar arasındaki farkın birden çok nedeni var. Detaylar için buyurun...
FARK 1: KADINLAR NEDEN DAHA ÇOK YORULUYOR
EVDE kalma süreci her gün mutlaka yapılması zorunlu işler, yanında alınması gereken ek hijyen önlemleri ve artan ev işleri ile birleşti. Çocukların ve eşlerin okul ve işyeri yerine evde kalmaları onların bakım, temizlik ve beslenme süreçlerini de kadınların omuzlamaları, işyüklerini bedensel anlamda en az yüzde 20-25 arttırdı. Ayrıca çoğu kadın salgın sürecinde hastalık bulaşma korkusu nedeniyle düzenli çalıştırdığı yardımcılarını da evine almadı, alamadı. Dolayısıyla işlerin tamamı neredeyse kadınların üzerine kaldı. Bitmedi! Birçok kadın da ek olarak işlerine gitmedi ama “evden çalışmak” zorunda kaldı. Bu da önemli bir faktör oldu.
FARK 2: RUHSAL YÜKLERİ TAVAN YAPTI
PANDEMİDE kadınların ruh ve akıl sağlıkları erkeklere oranla daha fazla zorlandı. Endişe, panik, korku, güvensizlik gibi konularda erkeklere oranla zaten daha hassas olan kadın ruhu otomatik olarak daha çok yara aldı. Depresyona giren, uyku düzeni altüst olan, fibromiyalji ağrıları sıklaşan, migren krizleri dayanılmaz hal alan, çarpıntı ve kramplardan yakınan kadınlar sayıca çoğaldı. Kısacası ruh ve akıl sağlığı yönünden de salgının esas mağdurları kadınlar oldu.
HATIRLATMA: ‘İÇ SES’ ÖNEMLİDİR
SIKINTILI günler geçiriyoruz. Eğer bu kötü günleri daha az hasarla atlatmak istiyorsanız benim “kaliteli yaşam/mükemmel sağlık” vazgeçilmezlerimden biri olan “iç ses meselesi”ni yeniden gündeme getirmeniz lazım. Daha önce de yazdım, yeniden hatırlamakta fayda var: Mutlu yaşamayı, iç huzuru sürekli kılmayı istiyorsak iç sesin yol gösterici ve dinlendirici özelliklerinden istifade etmek zorundayız. Bilelim ki iç sesi dinlemek ile yüreğimizi dinlemek aynı şeylerdir. Eğer iç sesinizi dinlerseniz, sorunlarla daha kolay baş edersiniz. Ruhsal problemlerinizi daha kolay çözersiniz. Daha rahat ve güzel uykular çeker, her sabaha daha zinde ve formda başlama fırsatı elde edersiniz. Önümde Ernie J. Zelinski’den not ettiğim önemli bir cümle var: “Başkasının ateşinde ısınmak yerine kendi ateşinizi yakın. Ve iç sesinizi dinlemeye odaklanın.”
BİR UYARI: MASKESİZ OLMAZ ARKADAŞ
SAĞLIK Bakanı Fahrettin Koca da Dr. Tevfik Özlü ve diğer Bilim Kurulu üyeleri de son günlerde gelişen vaka sayısı artışını endişeyle karşılıyorlar. Haklılar! Ben de aynı kanaatteyim. Bu kötü gelişme hepimizi üzdü. Özellikle Tevfik Hoca’nın söylediği gibi, bu rakamlar bir “uyandırma alarmı” gibi kabul edilmelidir. “Salgın bitti, tehlike geçti” algısı, yerini “Dikkatli olmaya devam edelim” düşüncesine bırakmalıdır. Umalım ki öyle olsun.
ÖNERİM ŞUDUR: Maskesiz dolaşan herkese kırmızı ışıkta geçen araç muamelesi yapılsın. Gerekli kanuni müeyyideler ne ise uygulansın. Çünkü bilelim ki bu işte çözüm maskesiz olmayacak. Maskeler takılmazsa günlük vaka rakamları asla sıfırlanmayacak.
BİR TAVSİYE: YÜRÜYÜŞ TAKIMIMIZDA KİMLER VAR
Salgının ilk döneminde Whatsapp aracılığıyla kendiliğinden oluşan harika bir “yürüme takımı” oluşturduk. Hürriyet’ten Ahmet Hakan, Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin takımın değişmez üyeleri oldu. Gazeteci dostlarım zaman zaman işi aksattılar ama genelde iyi not aldılar. Ayrıca iş aleminden de ciddi bir katılım sağladık. Ahmet Nazif Zorlu, Erol Tabanca, Cavit Çağlar, Erman Ilıcak, Nezih Barut, Mahmut Uslu, Levent Kızıl gibi isimler de bize katıldı. Yıldırım Demirören, Cemal Kalyoncu, Nihat Özdemir ve Fikret Öztürk ise bize golf sahalarından destek verdiler. Yürüyüş takımımızın değişmez ve iddialı oyuncularından biri de Rıfat Ababay oldu. Daha pek çok isim sayabilirim ama şimdilik bu kadar yeter.
Hepimiz neredeyse hemen hemen her gün istisnasız yürüdük. Yürümeye de ısrarla devam ediyoruz. En az günde on bin adım hedefini aştık. 10 binin altına da düşmemeyi hedefliyoruz. Peki nihai hedefimiz ne mi? Yanıtımızı aşağıdaki kutuda bulacaksınız...
BİR TAVSİYE: NEDEN HER GÜN YÜRÜYORUZ
DÜZENLİ yürümek en az beslenmek ve kaliteli bir uyku kadar önemli bir bağışıklık desteğidir. Ayrıca yürümenin bilhassa 65 yaş ve sonrasında gelişen kronik hastalıklarla (hipertansiyon, inme, obezite, diyabet, kanserler vb) mücadelede de mühim bir yardımcı olduğu net ve açık olarak bilinmektedir. Evet, düzenli yürümek yaşlanma saatimizi durduramaz. Evet, yürümek o saati geriye asla döndüremez. Ama düzenli yürüme alışkanlığının yaşlanma saatinin tik taklarını yavaşlatabileceği kesindir. Yürümek, kaliteli yaşlanmanın garantisi gibidir. Düzenli yürümek, yaşı ne olursa olsun herkesi yaşına göre daha genç tutar, daha zinde gösterir. Sokağa çıkma yasağı çok şükür kaldırıldı, 65 yaş üzerindeki biz orta yaşlılara da(!) daha rahat yürüme fırsatı verildi. Gelin bu fırsatı siz de en iyi şekilde değerlendirin. Bilelim ki düzenli yürümek yaşamı uzatıyor. Bilelim ki bilimsel bir hesaplamaya göre, düzenli bir yürüyüş programı kapsamında kat edilen her 1.5 kilometre, hayata 20 dakika “bonus süre” ekliyor.
kaynak: hurriyet.com.tr
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle