Reşat Nuri Güntekin - Çalıkuşu/Birinci Kısım (Bölüm 9)
Acayip bir bakış ve değişik bir sesle:
- Ah, zavallı çocuğum, dedi. Sen güzelliğin ne olduğunu anlayacak, kendinin ne olduğunu fark edecek yaşta mısın acaba? Her neyse... Sizin adınız ne bakayım?
- Çalıkuşu...
- Bu, nasıl isim böyle?
- Pardon, beni mektepte böyle çağırırlar da... Asıl ismim Feride. Kendim gibi yuvarlak, zarafetsiz bir isim.
- Feride Hanım... Sizin adınız da kendiniz gibi güzel, emin olun... Keşke oğluma sizin gibisini bulsam...
Bilmem neden, bu kibar tavırlı, tatlı sesli adamla gevezelik etmek hoşuma gidiyordu:
- Şu halde kendilerine de kiraz atabileceğim demek? dedim.
- Elbette... Elbette... Ona ne şüphe...
- Yalnız şimdilik müsaade edin de size birkaç kiraz vereyim. Beni affettiğinizi ispat için bunları mutlaka almanız lâzım... iki dakika...
Bir sincap hafifliğiyle dallara tırmanmaya başladım, ihtiyar komşu, ellerini yüzüne kapatarak:
- Aman dallar çatırdıyor... Sebep olacağım... Düşeceksiniz Feride Hanım, diye bağırıyordu.
Ben bu telaşa aldırmıyor, söyleniyordum:
- Merak etmeyin... Düşmeye o kadar alışığım ki... Mesela yakın olsak şakağımda bir yara izi görürdünüz. Bir iz ki; bütün öteki güzellikleri tamamlar...
- Aman kızım... Düşeceksiniz...
- Bitti efendim, bitti... Yalnız, onları size nasıl vereceğim? Buldum efendim, ona da çare buldum...
Önlüğümün cebinden mendilimi çıkardım, kirazları içine doldurarak bir çıkın gibi bağladım:
- Mendili hiç merak etmeyin... Henüz burnumu silme-dim... Gayet temizdir... Şimdi onu yere düşürmeden tutmanızı rica ederim... Bir... İki... Üç...
ihtiyar komşu, beklenmez bir çeviklikle kiraz mendilini yakalamıştı.
- Çok teşekkür ederim kızım, dedi. Yalnız ben şimdi mendilinizi nasıl iade edeceğim?
- Ziyanı yok... Size hediyem olsun!
- Nasıl olur?
- Niçin olmasın? Hem başka bir şey de var... Ben, birkaç güne kadar pansiyona döneceğim... Bizim mektepte bir âdet vardır... Kızlar tatil günlerinde genç erkeklerle kur yaparlar, sonra mektep açıldığı zaman bunları birbirlerine anlatırlar. Ben, daha böyle bir şey beceremediğim için yanlarında küçük düşüyorum. Yüzüme karşı bir şey söylemeye cesaret edemiyorlar ama muhakkak benim ahmaklığımla eğleniyorlar... Bu sefer ben, bir şey kurdum... Mektebe gittiğim zaman mühim bir sırrım varmış gibi başımı önüme eğip düşüneceğim, mahzun mahzun gülümseyeceğim. Onlar: "Çalıkuşu, sende bir şey var!" diyecekler... Gevşek gevşek, "Hayır... Nem olacak?" diyeceğim... inanmayacaklar, beni sıkıştıracaklar... O vakit: "Peki, öyleyse... Ama kimseye söylemeyeceksiniz, yemin edeceksiniz!" diyeceğim ve bir yalan uyduracağım.
- Ne yalanı?
- Sizinle tanışmam bu yalanı kolaylaştırıyor... "Duvarın üzerinde sarışın, uzun boylu bir erkekle kur yaptık, birbirimize!" diyeceğim... Tabii, beyaz saçlı diyemem... Hem siz küçükken sarışınmışsınız galiba... Arkadaşların huyunu bilirim, "Ne konuştunuz?" diye soracaklar... "Beni güzel bulduğunu söyledi," diye yemin edeceğim... Ben de mendil içinde kiraz verdim, demek tabii münasebet almaz... Gül verdim diyeceğim... Fakat bu da olmadı... Gülü mendil içinde vermek âdet değildir... Hediye mendil verdim, derim olur biter...
Biraz evvel birbirimizle kavga etmemize bıçak sırtı kaldığı halde şimdi ihtiyar komşu ile gülüşüyor, ayrılırken birbirimize el sallıyorduk...
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle