Mustafa Kemal Atatürk - Nutuk/7. bölüm/Çerkes Ethem Bey ve kardeşlerinin ilk defa şayan-ı dikkat görülmeğe…
Efendiler, bu mukaddemeden sonra, Çerkes Ethem Bey ve kardeşlerinin, ilk defa şâyân-ı dikkat görülmeğe başlanan bazı tavır ve muameleleri hakkında heyet-i âliyenizi tenvîr etmek isterim.
Çerkes Ethem Bey, millî bir müfreze ile evvelâ Anzavur takibinde ve ba’dehu Düzce isyanında, muvaffakiyetli bazı hizmetler ifa etmiş olduğu cihetle Yozgat’a gitmek üzere Ankara’ya celp olunduğu zaman, hemen herkes tarafından iltifat ve takdirat gördü. Kendisini mübâlâğalı bir tarzda medh ü sitayiş edenler de şüphesiz bulunmuştur. Ethem Bey ve kardeşlerinin, bi’l-âhire gösterdikleri vaziyetten, gördükleri muamele-i takdirkârâneden mağrur oldukları ve hatta bazı hayâlâta kapıldıkları anlaşılıyor. Ethem Bey ve kardeşlerinden Tevfik Bey, Yozgat isyanını teskinle Yozgat’ta meşgûl olduğu sırada, kendine yakın, uzak ne kadar askerî ve millî kumandanlarımız varsa bunların rütbe ve mevkilerine ehemmiyet vermeksizin hepsine birer birer muhakkirâne ve mütecâvizâne muamelede bulunmakta hiçbir beis görmemeye başladı. Ekserisi Ethem Bey’in şahsını, mahiyet ve kıymetini tanımayan kumandanlar, memleketin ateş içinde bulunduğunu ve Ethem Bey’in mübâlâğalı bir tarzda işittikleri hizmetini düşünerek, mümkün olduğu kadar kendisiyle fazla muârazada bulunmaktan tevakki etmişlerdi. Bundan cür’et alan Ethem ve kardeşi Tevfik Beyler, Türk ordusunda değerli hiçbir zâbit ve kumandan bulunmadığına ve kendileri herkesin fevkinde birer kahraman bulunduklarına zâhib olmuşlar ve bu zehâblarını açıktan açığa, bîpervâ herkese söylemekten ictinâb etmemeye başlamışlardı. Doğrudan doğruya valilere ve herkese emirler veriyorlar ve emirlerinin adem-i icrası halinde idam edileceği tehdidini de ilâve ediyorlardı. Ethem Bey Ankara ve Ankara’daki Hükümet üzerinde dahi ika-ı nüfûz tecrübesinde bulunmuştur. Güya Yozgat isyanı, Yozgat’ın tâbi bulunduğu Ankara Valisi’nin su-i idâresinden neş’et etmiş, binâenaleyh diğer isyan müsebbibleri hakkında tatbik ettiği cezayı ki o ceza salben idam idi, Ankara Valisi hakkında da bizzat mahall-i vakada tatbik etmeğe karar vermişti. Yozgat’a i’zâmını talep ettiği Ankara Valisi, teşebbüsât-ı milliyede fevkalâde hizmet ve fedakârlık göstermiş ve göstermekte bulunan Yahya Galip Bey idi. Yahya Galip Bey’in, bilhassa bizce hizmeti takdir olunmuş ve vücudu pek lüzumlu ve nâfi bir zat olduğu ma’lûm idi. İşte böyle bir zatı, kendi eline, idam sehpasına vermeye bizi mecbur etmekle en büyük nüfûz ve tesiri ihrâz edebileceğini düşünmüştü. bi’t-tabi Yahya Galip Bey’i veremezdik ve vermedik. Ethem ve kardeşleri bu mesele üzerinde fazla ısrar gösteremediler. Fakat, Yozgat’ta, bilhassa mebuslara; “Ankara’ya avdetimde Büyük Millet Meclisi Reisi’ni Meclis önünde asacağım.” yollu tefevvühâtı mesmû olmuştur. “Yozgat Mebusu Süleyman Sırrı Bey de bu tefevvühâtı işitenlerdendir.” Biz, bütün ma’lumât ve istihbâratımıza rağmen, bu “kardeşleri” daima şâyân-ı istifade bir halde bulundurmak cihetini tercih ettik. Bu sebeple, kendilerini idâre ettik. Yozgat’tan sonra Ankara üzerinden Kütahya havalisine gönderdik. Bu meseleye tekrar avdet etmek üzere asıl mevzu-i bahsimiz olan Yeşilorduya nakl-i kelâm edeceğim.
Arz etmiştim ki her yerde, Yeşilordu teşkilâtını, benim namıma yapıyorlardı. Şahsen tanıdığım zevâttan biri, Erzurumlu Nâzım Nazmi Bey’in, memur bulunduğu Malatya’dan gönderdiği bir mektupta, Yeşilordu teşkilâtının mûcib-i memnuniyetim olabilecek tarzda tevsie çalışıldığı bildiriliyordu. Bu haberden müteyakkız olarak, bu hafî cemiyet hakkında tetkikatta bulundum. Bu cemiyetin, muzır bir şekil ve mahiyet aldığına kani oldum. Der-akab lağvı cihetini düşündüm. Tanıdığım arkadaşları tenvîr ettim. Nokta-i nazarımı söyledim, icabını yaptılar. Fakat, Kâtib-i Umumî olan Hakkı Behiç Bey, cemiyetin lağvı hakkındaki teklifimin gayr-i kabil-i is’âf ve tatbik olduğunu söyledi. Ben, lağvettiririm dedim. Bunun da gayr-i kabil olduğunu ve çünkü vaziyetin tahminden daha büyük ve daha kavî olduğunu ve bu cemiyeti tesis edenlerin nihayete kadar, maksatlarından ayrılmayacaklarına dair yekdiğerlerine söz vermiş olduklarını, bir vaz’-ı mahsus ile ifade etti. Vakayi gösterdi ki biz bu hafî cemiyetin men’-i faaliyetine çalıştığımız halde tamamen muvaffak olamadık. Cemiyet rüesâsının bir kısmı ki Reşit, Ethem, Tevfik biraderler başta bulunuyorlardı, faaliyetlerine ve bu defa bi’t-tabi, tamamen menfî ve aleyhdârane bir tarzda, devam eylemişlerdir. Eskişehir’de çıkarttıkları Yeni Dünya gazetesi ile de fikir ve maksatlarını mütecâvizâne bir surette neşrettiriyorlardı.
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle