Mustafa Kemal Atatürk - Nutuk/5. bölüm/Meclis-i Mebusan reisi olmam mahzurlu görülüyor
Efendiler, mebuslar İstanbul’da toplandıklarından bir hafta sonra, divan-ı riyâset intihâbı hakkında ve bu münasebetle Meclis riyâsetine dair müdâvele-i efkâra başlamışlar. Bir yerde işaret etmiştim ki ben Meclis Reisi intihap olunmayı, bazı fevâidine binâen lüzumlu bir tedbir telâkki etmiş ve icap eden zevâta nokta-i nazarımı bildirmiştim. İşte, arz ettiğim vechile bu mesele üzerinde görüşülmeye başlandığı günlerde, 28 Kânunusani 36 ve 1 Şubat 336 tarihlerinde Rauf Bey’in vuku bulan iş’ârâtında, birtakım mütâlaattan sonra, “biz pek azîm mahzur tevlîd edecek olan bu ciheti ileri sürmekten sarf-ı nazar ediyoruz.” denmekte (Vesika: 230) ve “... Hususî, mahrem bir ictimâda tekrar mevzu-i bahis oldu. Şeref Bey, intihâbınız fevâidinden bahsetti... İntihap hususunda teşettüt-i ârâ, tekrar katiyetle mahsûs olduğundan, milletin res-i kârında, Meclis-i Millî’ye nigehbân olarak kalmayı zaten tercih buyurdukları tarafımızdan söylenerek alkışlarla hakk-ı samilerinde tezâhürât-ı samimâneye şahit olundu. İçtima-i umumîde Reşat Hikmet Bey Reis-i Evvel ve Hüseyin Kâzım Bey birinci ve Hoca Abdülaziz Mecdi Efendi ikinci reis vekili intihap olundu.” haberi verilmekte idi.
Efendiler, benim riyâsetimden bahseden demek ki yalnız Şeref Bey oluyor. sâir zevât tarafından, ne maksatla riyâsete intihâbım mevzu-i bahis edildiği, mahrem olduğu bildirilen bu ictimâda imaen olsun söylenmiyor. Ciddî mütâlaata istinâden, benim riyâsetimi mevzu-i bahis etmeliydiler. Ondan sonra teşettüt-i efkâr olup olamayacağını tetkik eylemeliydiler. Yalnız Şeref Bey’in ifadâtı üzerine, efkârın cihet-i temâyülüne hüküm vermekte isabet olmayabilirdi.
Efendiler, Rauf Bey’in riyâset meselesine ait izâhâtına verdiğim cevapta demiştim ki: “Serd olunan mehâzir evvelce etrafıyla düşünülen şeylerdir. Benim riyâsetimi mevzu-i bahis eden esbâb malûmdur. Kuvâ-yı Milliye’nin millet tarafından kabul edildiğini teyid etmek, Meclis fesholunduğu halde riyâsete ait vezâifi emniyetle ifa eylemek, hayatımızla gayr-i kabil-i telif bir sulh teklifi karşısında kıyâm-ı millî yapılırsa riyâset vaziyetiyle milletin maddî ve mânevî kuvvetlerini müdafaaya tevcîh etmek mülâhazalarıdır. Mütâlaanızdan, müdafaaya taalluk eden bu esbâbın, bugün İstanbul muhîtinde şâyân-ı ihmal addolunduğu anlaşılıyor. Eğer nokta-i nazarda isabet etmemekten, müdafaa-i milliyede hâlen ve âtiyen noksan hâsıl olursa, mes’ûliyet hata edenlere ait olur. Şahsen benim bu hususta müstağni olduğumu temîne hacet yoktur.”
Efendiler, Harbiye Nâzırı ve Erkân-ı Harbiye Reisi’nin cebren ıskat edildiğini biliyoruz. Meclis riyâsetine intihap olunan merhum Reşat Hikmet Bey’in bir sebeple ecnebiler tarafından tevkif olunduğundan haberdâr olunmuştuk. İstanbul’da bulunan Heyet-i Temsiliye azalarının tevkifi düşünüldüğü, Rauf Bey’in 28 Kânunusani 336 tarihli iş’ârıyla bildiriliyordu. Bu ahvâlden Kuvâ-yı Milliye aleyhdârlığı, Meclis’in feshi ihtimali, binâenaleyh müdafaa-i milliyeye teşebbüs zamanının daha karîb olduğu meydanda idi. Fakat bu hakikati ihtisâs eden azdı.
Efendiler, Reşat Hikmet Bey’in kurtarılması için de Ankara’ dan çalışmak lâzım geldi (Vesika: 231).
Rauf Bey’in, Meclis vaziyetini tasvir eden 27 Kânunusani 336 tarihli şifre telgrafnamesi muhteviyâtında şâyân-ı endişe bazı cümleler vardı. Meselâ Kabine, bidayetinde istifayı düşünmüş fakat yapmamıştır. Meclis’in bugünkü vaziyeti bu meseleyi halle müsait değildir. Buradaki mebuslar, milletin Maraş havalisine dair gönderdiği telgrafları heyet-i umumiyede okumaya dahi müsait değildir. İtilâf Devletleri’nden filân, falana mümâşâtkâr davranmaklığımızı tavsiye ediyor. Toplanacak yerimiz yoktur (Vesika: 232, 233).
Rauf Bey’e, 7 Şubat 336’da vuku bulan bir iş’ârımızda şu mütâlaatımızı bildirdik: Mebusan, İstanbul’un dahilî ve haricî tesirâtiyle sulha ma’tûf olan gayeyi ihmal ederek ubûdiyet, ikbal, haset, vehim ve ilâ... gibi avâmil ile iftirâka düşmüşlerdir. Arkadaşlarımız, çok mebustan mürekkeb bir ekseriyet temîn edebilmek için kendi tasavvurât ve mutekadâtından mütemâdiyen fedakârlık yapmışlar ve uysal olmak sevdasıyla hükümet ve mahâfil-i malûme nezdindeki tesirâtını kâmilen zayi eylemişlerdir. Şirazeyi bozmamak kaygısıyla devam edilirse, âmâl-i gayr-i milliyeye ve ihtirâsât-ı gûn-â-gûna vasıta olmaktan, mesâil-i milliye aleyhine mukarrerât ittihâzına mâni olamamaktan korkulur. Bu hale karşı tedbir budur: Prensiplerimize tamamen sadık arkadaşlardan mürekkeb, ekalliyet halinde olsa da bir heyetle iktifâ eylemek... Bunun mahzuru uysallıktan azdır. Hükümeti bilâ-kayd ü şart düşürmek lâzımdır. Kat’î mücadele vaziyeti alınmak lâzımdır (Vesika: 234).
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle