Mustafa Kemal Atatürk - Nutuk/3. bölüm/Akd-i sulha kadar İstanbul'a ayak basmamaklığımız ve mebus olmamaklığımız…
İstanbul teşkilâtımızdan 13 Teşrinievvel 335 tarihinde vuku bulmuş olan ilk istimzâc telgrafımıza verdikleri 20 Teşrinievvel 335 tarihli cevapta, “mebusanın İstanbul’da toplanmasında bir mahzur ve tehlike olmadığı, Düvel-i İtilâfiye’nin herhangi bir hareketlerinin cihan-ı medeniyete karşı su-i tesir yapacağının imkân dahilinde görüldüğü” beyanına, yalnız “kuvve-i teşriiye, hâl-i hazır salâhiyetinin tevsiine teşebbüs ederse, zât-ı şâhânenin Meclis’i feshetmeye kalkışması ve muhâliflerin tehlikeli vaziyet almaları, Düvel-i Mütelife’nin de bundan bi’l-istifade, zât-ı devletleri gibi zevâta taarruz etmeye içtisarları muhtemeldir.” haberi ilâve olunuyordu. Bu telgrafın nihayetinde, “bizim akd-i sulha kadar İstanbul’a ayak basmamaklığımız ve mebus olmamaklığımız” tavsiye olunuyordu (Vesika: 178, 179).
İstanbul’da teşkilât merkezimizden Kara Vasıf Bey’in gizli ve Şevket Bey’in açık imzasıyla aldığımız 30 Teşrinievvel 335 tarihli şifrede teşkilâtımıza mensup olanların mütâlaatı birçok zevâtın mütâlaalarıyla takviye edilmekte idi. Bu şifrenin birinci maddesi şöyle başlıyordu: “Ahmet İzzet Paşa, Sadrazam, Harbiye Nâzırı, Erkân-ı Harbiye Reisi, Nafia Nâzırı ve programlara bi-hakkın sadık ve hâdim olan ve sadakatiyle beraber mühim de bir kuvveti bulunan Göz Tâbibi Esat Paşa ile ayrıca Rauf Ahmet Bey ve sâir zevâtla gerek talepleri ve gerek münasebet itibarıyla görüştüm. Bütün efkârın ittihâd ettiği noktalar ber-vech-i âtidir:”
Bundan sonra, bütün efkârın müttehid olduğu noktalar hulâsa ediliyordu:
1) Meclis-i Mebusan’ın suret-i mutlakada İstanbul’da ictimâı zarurîdir. Yalnız biz İstanbul’a gitmemeliyiz. Sadrazam Paşa, Meclis’in İstanbul’da huzur-ı vicdan ile ittihâz-ı karar eyleyebileceğini, ecânibden söz alarak vaad etti. Fakat yalnız, bizim için temînat almak mümkün olamayacağından mebus olurlarsa, mezun olarak veyahut mebus olmayarak daha âli, mahbûb-ı kulûb kalmaları muvâfık olur deniliyordu.
Bir (b) fıkrasında, “zaten hükümet, akdedilecek muâhedede temsil-i nisbîyi ekalliyetlerin hukuku namına kabule mecburdur. Şu halde Meclis-i Millî’nin, ekalliyetlerin de yeniden iştiraki için dağıtılıp tekrar toplanması mehafilce katiyetle ümit edilmektedir.” gibi yeni bir ma’lumât veriliyordu.
Bir (c) fıkrasında da “hükümet hakikaten hüsn-i niyet sahibi ve müstağnidir.” temînatı okunuyordu.
2. maddede de: “Mümkün mertebe sosyalist, birkaç temiz Hürriyet ve İtilâfçı ilh... çıkarmak” gibi bizim anlayamayacağımız muğlak ve müşevveş bir zihniyetin ifadesine tesâdüf ediyorduk. Ondan sonra:
3. maddeyi: “Hükümeti müşkilâta düşürmemek.”
4. maddeyi de: “Bize zararı dokunacakları her suretle temîn ederek elde etmek istiyorum. Her taraf da bana bunu tavsiye ediyor. Meselâ Refi Cevat, sosyalistler gibi” mütâlaaları teşkil ediyordu (Vesika: 180).
1 ve 4 Teşrinievvel 335 tarihlerinde İstanbul’daki teşkilâ tımıza uzun mütâlaa ve tahlilleri hâvi cevaplar verdik. Bu cevaplarımızda ez-cümle:
“Mebusanın İstanbul’da ictimâı tamamen tehlikeli ve mahzurludur.” dedik ve izah ettik. Cemal Paşa vasıtasıyla hükümete bildirdiğimiz mütâlaaları hulâsa eyledik. “Bizim için mevcut tehlikenin, bütün milletvekilleri için vârid olduğunu” isbâta çalıştık. “Bizim, seyirci mevkiinde kalmamız, behemehâl arzu buyuruluyorsa esbâb-ı mûcibesiyle” iş’ârını talep ettik (Vesika: 181).
Yalnız, Kara Vasıf Bey’e hitap olan telgrafnamede:
“Ahmet İzzet Paşa Hazretleri, esasen harekât-ı milliyenin İstanbul’da katliâma sebep olabileceği zannında idi. Sözlerinin mesmû olması, evvel emirde bu i’tikadlarının tebeddül edip etmediğini bilmekle kaimdir. Harbiye Nâzırı Cemal Paşa Hazretlerine gelince, müşarünileyhin de mütereddid olduğu mechûlünüz değildir. Abuk Paşa da aynı evsâf ve hâlet-i ruhiyededir. Göz Tâbibi Esat Paşa hakkında kat’î bir fikrim yoktur. Yalnız bazıları bu zatı son derece mahdûdü’l-fikr, pek fazla haris-i şan ü şöhret gösteriyorlar. Velhâsıl azim ve fikirlerinde istikrar ve isabet mevcut olmayan ve İstanbul’da düşman tazyiki altında düşünen ricâl ve zevâtın nasâyihi şâyân-ı tetkiktir.” dedikten ve mevzu-i bahis, mahall-i ictimâ hakkında tekrar muhtemel mehâlik ve mehâzîri saydıktan sonra “asıl şâyân-ı istigrab nokta, bizi, malûmü’l-esâmi iki üç kişiyi temînde izhâr-ı acz eden hükümetin, diğer mebusları nasıl vikaye edebileceği meselesidir.
Bizde, yavaş yavaş hâsıl olmaya başlıyan fikir ve kanaat, maalesef ecnebiler değil belki onlardan ziyade hükümet ricâl-i hâzırası ile zevât-ı sâireden bazılarının, bizi, mahzurlu addeylemekte olmalarıdır.” dedik.
Bundan sonraki fıkraların birinde: “temsil-i nisbînin kabûlü zarureti karşısında meclis dağıtılmasını şimdiden düşünen bir muhîtte Meclis-i Mebusan’ın toplanılmaması lüzumu tabii görülmek iktiza eder.” zannını ifade ettik.
Bir fıkrada da hükümetin müstağni bulunduğu kaydından bir şey anlayamadığımızı işaret ederek “gayesinin bizi müşkil zamanlarda yalnız bırakmak mıdır?” sualinden sonra, onların bir fikirlerine cevap olarak da “muhâliflerin mevki-i iktidara geçmesinden korkmak faide vermez. Binâenaleyh, bundan dolayı tebdil-i meslek ve meşrep edilemez.” dedik (Vesika: 182).
Efendiler, bu muhhaberâttan ve bu muhhaberâtta dermeyan olunan mütâlaattan sühûletle istinbât olunmakta idi ki bizim, İstanbul’daki teşkilâtımız serâmedânı, hükümet ricâlinin, şunun bunun mütâlaalarına zebûn kalmışlar ve artık porte-parole olmaktan başka bir vazife ifa etmiyorlardı.
İşte diğer bir şifre telgrafname ki 6 Teşrinisani 335 tarihinde yazılıyor fakat şifrenin metnini Kara Vasıf Bey’in mütâlaası ve imzası teşkil ediyor ve Harbiye Nâzırı Cemal Paşa imzasıyla geliyordu. Bu şifrede, yine mahall-i ictimâdan bahsolunarak bilhassa: “Evvelâ mehâzîr-i siyasiye var. Sâniyen mehâzîr-i idariye var, sâlisen de imkân-ı ictimâ yoktur... Zaruret, hisse hâkim olmalıdır... Muvâfık cevâbınızı âcilen Kabine’ye iş’âr buyurunuz” sözleriyle tazyik yapılıyor ve “Japon Rıza Bey’le pek yakında iyi haberlerle size mülâki olacağım” tebşîrâtında bulunuluyordu. “Sulh ü selâmeti tamamen kazandık demektir. Millî Türk, keza bizim. Millî Ahrar’ı yıkıyoruz. Millî Kongre yola gelecek” cümlesiyle de iyi haberlerin nelere, ne gibi vâhi şeylere müteallik olduğunu işarette istical ediliyordu (Vesika: 183).
Kara Vasıf Bey’e, 7 Teşrinisani 335’te, serian Sivas’a gelmesini yazdım.
Kara Vasıf Bey’in, yine aynı meseleye mütedâir gönderdiği 19 Teşrinisani 335 tarihli şifresinde uzun mütâlaatına istinâd ettirdiği muhakeme ve mantığını şu cümlede hulâsa ediyordu:
“Kuvâ-yı Milliye ile hem-fikir olan Meclis, pâdişâha karşı ilân-ı husûmet eylerse, Anadolu kimin arkasından gider?!... Kuvâ-yı Milliye’ye mi tâbi olsun?!... Meclis’i Anadolu’da toplamak fikrinden feragat bir farîza-i vataniyedir...” (Vesika: 184).
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle