Mustafa Kemal Atatürk - Nutuk/3. bölüm/Süngülerini milletin kalbine saplayan yabancıları misafir sayan…
Efendiler, Rıza Paşa Kabinesi ve o kabinede Harbiye Nâzırı olan zat; aziz vatanımızı işgal eden, süngülerini milletin kalbgâhına saplayan ecânibi, misafir kabul ediyor ve onlara mihmân-nüvâzâne ve mülâyimane harekette ıztır görüyor! Bu ne mütâlaadır, bu ne kafadır? Âmâl-i milliye bu muydu?
Harbiye Nâzırı, “hususiyle teşebbüsât-ı milliye su-i tefsiratına -dair- faaliyetlerin henüz kuvvetten düşmediği şu zamanlarda işaret eylediğim ihtiyatkârlıkların nâbemahâll olmadığı tasdik buyurulur” itikadında olduğunu söyleyerek, teşebbüsât-ı milliyenin îrâs-ı zarar eylemiş olduğunu ima ediyor ve bu yüzden hâsıl olan fenalığı tamir için tedbirlerinin nâbemahâll olmadığını bize de tasdik ettirmek mahâretini göstermeye çalışıyor. Harbiye Nâzırı, telgrafnamesini şu cümle ile ikmâl ediyor: “İsbât-ı âsâr-ı rüşd eylemiş olan millet-i necîbenin hâiz-i itimâdı bulunan hükümet-i hâzıra, icrâât-ı vâkıâsından âzâde-ser kaldıkça, harice karşı daha fazla ismâ-ı kelâm eyleyebileceği bedîhîyatına karşı Heyet-i Muhtereme-i Temsiliye’den, icrâât-ı hükümeti daha ziyade mürevvickâr bulunmalarını ricâ ederim.”
Efendiler, Cemal Paşa, hakikaten mühim noktalara temas ediyor: Evvelâ, milletin isbât-ı rüşd ettiğini söyleyerek bizim, millet namına delâlet ve irşadımıza ihtiyaç olmadığını ima ediyor ve bununla, bizi millet indinde fuzulî birtakım müdahaleciler telâkki ediyor. Saniyen; bizim, hükümeti âzâde-ser bırakmadığımızı ve bu yüzden harice karşı ismâ-ı kelâma mâni teşkil eylediğimizi ifade ediyor.
Efendiler, millet-i necîbemizin, rüşdünü isbât eden âsâr; Erzurum, Sivas Kongreleri ve bu Kongrelerde ittihâz eylediği mukarrerât ve bu mukarrerâtın tatbikine çalışmak sayesinde vahdet ve tesanüd kesbetmeye başlanması ve Sivas Kongresi’ni yapanları imhâya kalkışan Ferit Paşa Kabinesi’ni ıskat gibi ef’âl ve harekât ve teyakkuzdu.
Bu kadarla iktifâ etmek, bütün bu harekât ve faaliyette olduğu gibi bundan sonra da millete rehberlikte bulunmak vazife-i vicdaniyesinden sarf-ı nazar ederek, hükümeti âzâde-ser bırakabilmek ancak bir şartla mümkün olabilirdi. O da, âzâde-ser olmaya liyakati tahakkuk edecek, Millet Meclisi’ne müstenid millî bir kabinenin mukadderât-ı memleket ve milleti bi-hakkın tekeffül ettiğine kanaat idi. Milletin, “kahrolsun işgal” âvâze-i şikâyetini boğmaya çalışan, bî-hiss ü idrâk insanlardan mürekkeb, hayvan ve terkibinde hain bulunan bir heyetin, eblehâne ve echelâne ve miskinâne hareketlerinin seyircisi kalmak, erbâb-ı akl ü iz’an ve hamiyetten talep olunabilir miydi?!.
Bir de Efendiler, Cemal Paşa: “Milletin hâiz-i itimâdı bulunan hükümet-i hâzıra” sözüyle pek büyük ve alenî bir yalan irtikâb ediyordu. Milletin hükümete itimâdı henüz tahakkuk etmemişti. Bu söz, ancak ve hiç olmazsa Millet Meclisi huzurunda Kabine itimat reyi aldıktan sonra telaffuz olunabilirdi. Halbuki henüz Millet Meclisi’nin azaları bile intihap olunmuş değildi.
Harbiye Nâzırı, bu sözü telâffuz ettiği dakikada, yalnız bir zatın hâiz-i itimâdı bulunuyorlardı. O zat da devlet riyâsetini telvis etmekte bulunan hain Vahideddin idi.
Heyet-i Temsiliye’nin, kendileriyle, itilâfa lüzum görmüş olması, millet namına ihrâzı itimat gibi telâkki etmek istiyor ve maksûdları bu idiyse, milletin kendilerine vasıta-i itimâdı olan bu heyeti aradan çıkarmaya çalışmaya ihtiyaç nedendi?
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle