Mustafa Kemal Atatürk - Nutuk/20. bölüm/Vesika 111-120
Vesika 111
25.9.335
Kerim Paşa’nın telgraf “şifre mahlûlü” suretidir.
Memleketimizin geçirmekte olduğu imtihan-ı azîmin neticeten teyemmün-bahş olması evlâd-ı vatanın müşterek gayesidir. Bu hususta pâdişâhımız efendimiz hazretlerinin beyanname-i hümâyûnlarındaki irşâdât-ı âlimâne hükümet ve milletimizin yegâne peyveste olacağı gaye-i nâciyedir ve devlet ve milletimizin beka-yı hayatı ve tamamiyet-i mülkiyemizin masûniyeti, camia-i kelâm-ı mülûkânenin tatbikiyle pezîr-i istikrar olacağı bedîhîdir. Bunca necâib-i harekât ve fedakârî ile şu ana kadar muazzez (.....) niyâtının harisi kalan .........ın bütün bütün cihan-ı medeniyet karşısında bi’n-nihaye izhâr-ı hakk-ı âli eylemesine âsârıyla intizâr olunur iken bunun akamete ma’rûz kılınması hakkında bedhâhânın her şeyden istifadesine ve belki tahlîs-i vatan endişelerine ait harekât bile kâinata nâ-makbûl ve menfûr gayeler suretinde tecelli ettirilmiştir. Zemin-i müsaid bırakılması devlet ve milletin mazarratını ve maazallahü tealâ müdâhalât-ı azîmeyi müeddi görülmektedir. Millet ile hükümetin el ele hareketi selâmet-i vatan hususunda en büyük beraat ve hüsn-i delâlet ve bunun hilâfı ise haricî tehlike ve müdahaleyi dâi bulunmak itibarıyla bâdi-i vehamettir. Konferansta hakkımızda son karar verilmekte olduğu şu sırada hükümet ile millet arasında teşettüt ve muhalefetin kat’iyen nişane-i hayr u selâmet olmaması da bî-iştibâhtır. İmdi ben sırf sizlerin eski ve nezih bir arkadaşı ve bu memleketin yine sizler gibi selâmetini istihdâf eden nâçîz ve fedakâr bir ferdi bulunmak itibarıyla endişe-i vatanla yaptırmakta olduklarına kat’iyen iman ve itimâdım olan bu harekâtın maksûd-ı âli vechile millet ve hükümetin vahdet-i âmâline tevfîkini pek sehil buluyorum. Fevz-i Hudadan mülhem bu teşebbüsâtın netice-i meşkûresi için müdîrân-ı harekât ile bunu anlaşmak üzere kendim sizinle mülâkat edebileceğim gibi itimat ve hürmet-i âmmeyi ihrâz eden zevât-ı âliye ile birlikte İstanbul’dan hareketle taayyün edecek bir mahalde mülâkat ve müzakere icrası imkânını da emr-i vâki surette arz edebilirim. Muhakkaktır ki bu memleketin selâmeti için iki tarafta da anlaşılması ve birçok yapılacak veya kabul edilecek şeylerin hemen müzakereden geçirilmesi en son kalmış bir çare-i haldir. Pek mümkündür ki bunda Cenâb-ı Hallâl-i Müşkilât bu biçare millet ve memleketin şu düşvarküş ukdesini feth ü hall eyler. Bir kere nisbet olunsun, Hudanın lutfu ve irâe edileceği muhakkak hüsn-i niyetle şahid-i hakikat ve selâmet derâguş olunur ve tarz-ı hal de Cenâb-ı Hudavend-i Kerîm en müessir esbâb-ı müsebbibâne rabt ve milleti iktisâb-ı hak ile müemmen eyler. Vaktin pek darlığı itibarıyla işin nezaket-i fevkalâdesine mebni bendenize keyfiyetin hemen işbu telgrafnamenin keşîde olunduğu şifre ile inbâsını ricâ eder ve muhabbet ve hürmetlerimi arz eylerim. Selâmet-i vataniyeye ait bu tekarübün müstelzimi bulunan teşebbüsü en yüce makam büyük bir (.........) ve hüsn-i niyet ve hürmetine mebni şahıslarınıza ve şereflerinize merbût her türlü masûniyetinin de başkaca cevapnamenin ve Dahiliye Nezareti’nin şifresiyle ve Ticaret ve Ziraat Nâzırı Hadi Paşa Hazretlerinin vasıtasıyla bendenize keşîdesi.
Vesika 112
Sivas, 27.9.35
Saat: 11 evel
(Kerim Paşa ile telgraf başında muhabere)
— Mustafa Kemal Paşa telgraf başındadır. Kerim Paşa’ya söyleyiniz buyursunlar diyorlar.
— Zât-ı samileri Mustafa Kemal Paşa Hazretleri misiniz, ruhum.
— Evet. Muhterem Kerim Paşa Hazretleri.
— Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine: (Paşa’ya söyleyiniz, anlar, Hazret-i Evvel karşınızdadır). Afiyet-i âlileri inşallah iyidir kardeşim. Emr-i hayr-ı vatan için büyük vatanperver kardeşim ile ve ihvân-ı âliye-i temsiliye ile müdâvele-i efkâr etmek isterim. Hâk-i pâyinize îsâl kılınmak üzere Ali Fuat Paşa vasıtasıyla bir telgraf göndermiştim. Yed-i âlinize vâsıl olan işte o telgraf esası üzerine bir hall-i meşkûr, inşallah iktitaf ederiz. Memleketin geçirmekte olduğu nazik ve pek mühim devre-i mu’dileyi lutf-ı Huda ile sahne-i teysîre îsâl kılarız. Bundan bikeremi Huda nurdan mahlûk-ı âmâl-i rehâkârımız mürşid-i dilimizden buna dair mühim şeyler konuşarak, telfik-i maksûd-ı vatan kılalım değil mi? Pek fatin ve müdebbir kardeşim, ne buyurursunuz ruhum. Bedhâhân-ı hâksârın bu güzel memleketimiz üzerindeki iftirââtını ve alenî takibat-ı mel’anetlerini kıralım ve ânları kemingâh-ı ümidlerinde meflûc ve bî-hayat bırakalım ve yalnız hükümet ile milletin sırf selâmet-i vataniyeye ait hidemât ve icrââtını telif edelim ki, gaye-i müştereke ve mübeccele zaten hep birdir. Endişe-i vatanla gösterilen bunca necîb tezâhürâtın, cihan-ı medeniyet karşısında, muazzez topraklarımızın hıfz ve sıyânetine ait en büyük hamiyet-i vatanperverî olduğunu bir kere daha temhîd zımnında mevcut müşkilât-ı ahvâli ref’ edelim ve buna bir çare bulmak için de muazzez kardeşiniz ile müdâvele-i efkâra başlayalım. Muntazırım kardeşim. Bu teşebbüsüm hakkında hükümetin vâsi derecede bir hüsn-i niyet izhâr ettiğini ilâve eylerim ruhum.
— Kerim Paşa Hazretlerine, (Kutbü’l-aktâb deyiniz anlar). Şimdi cevap veriyorum.
Pek muhterem ve nezih kalpli kardeşim Abdülkerim Paşa Hazretlerine:
- Elhamdülillah afiyetim berkemâldir. Büyük ve necîb milletimizin hukuk-ı meşrû’asını müdrik ve onu muhafaza ve müdafaaya bütün mevcudiyetiyle mütevessil olduğunu görmekle pek mes’ûdum. Âcizleriyle ve Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Heyet-i Temsiliyesi’yle müdâvele-i efkâr etmek hususunda izhâr buyurulan arzuya samimiyetle teşekkür ederiz. Heyet-i Temsiliye azasından Erzurum Mümessili ulemâdan Raif Efendi Hazretleri ve Erzincan ve Dersim Mümessili Şeyh Hacı Fevzi Hazretleri ve Bahriye Nâzır-ı Esbakı sevdiğiniz kardeşlerden Rauf Beyefendi Hazretleri ve vülât-ı sâbıkadan Sivas ve Tokat ve havalisi Mümessili Bekir Sami Beyefendi Hazretleri ile Bitlis ve havalisi Mümessili Mazhar Müfit Beyefendi Hazretleri ve İstanbul münevverânının murahhas-ı mahsusları Washington Sefir-i Kebiri Ahmet Rüstem Beyefendi Hazretleri ile pek çok sevdiğiniz Kara Vasıf Beyefendi ve İsmail Fazıl Paşa Hazretleri, Samsun ve havalisi Mümessili Sâbık Üçüncü Kolordu Kumandanı Refet Beyefendi, Garbî Anadolu Mümessillerinden Ömer Mümtaz Bey, Hüsrev Sami Beyefendiler ve Diyarbekir havalisi Mümessili İhsan Hâmit Bey, Van ve Muş havalisi Mümessillerinden Mirza Beyzade Hacı Musa Bey bu anda yanımda bulunmaktadırlar. Cümlesi Fuat Paşa Hazretleri vasıtasıyla keşîde buyurulan telgrafname müfâdına vâkıftırlar ve şimdi cereyân eylemekte bulunan muhabereyi takip ediyorlar. Cümlesi samimiyetle gözlerinizden öperler. Diğer mümessil arkadaşlara da haber gönderdim. Burada bulunmayıp bazı vezâif-i mahsusa ile iştigal eyleyen mümessil arkadaşlarla da daima makine başında hâl-i temas ve irtibattayız. Binâenaleyh Heyet-i Temsiliyemiz ile arzu buyurulduğu vechile ve en serî bir surette müdâvele-i efkâr buyurmaları taht-ı imkândadır. Cümlemizin âmâl-i ciddiyesinin vatan ve milletin selâmet ve saadetine ait bir hall-i meşkûr iktitafından ibaret bulunduğuna şüphe yoktur. Ancak bu hususta esâs ittihâz buyurduğunuz telgrafname müfâdı bilmem ne dereceye kadar kavî bir mesned olabilir. Hallâl-i müşkilât olmak isteyenlerin mebde-i hareketleri hakikat-i ahvâle mutabık olmak gerektir. Müsaade buyurursanız telgrafname-i birâderîleri muhteviyâ tından muhtac-ı izah ve istîzâh görülen bazı noktaları burada tekrar edeyim. Muhterem büyük pâdişâhımız efendimiz hazretlerinin beyanname-i hümâyûnlarındaki irşâdâtın hükümet ve milletimizin yegâne peyveste olacağı gayesinde tamamen müşterekiz. Millet-i necibemizin ve cümlemizin zât-ı akdes-i hilâfetpenâhîye olan revâbıt-ı hürmet ve sadakatimizin lâ-yetezelzel bulunduğuna asla kimsenin şüphe ve tereddüt etmeğe hakkı yoktur. Hakan-ı celîlü’ş-şanımızın her türlü âmâl ve irâdât-ı hümâyûnlarına ser-fürû etmek bizim için bir nimet-i uzmâdır. Âcizleri aylarca mukaddem bu hakikat-i mahzâyı kemâl-i samimiyet- i vicdaniyemle hâk-i pây-i şâhâneye arz etmiş idim. Bugün ve ilelebed bu nokta-i necâta sadakatim kat’îdir. Bi’l-cümle rüfeka-yı mesâimin hissiyât ve ictihâdât-ı kat’iyesi aynıdır. Alelumum büyük ve âli-cenâb ve vefâkâr milletimizin dahi bundan başka türlü mütehassis olmasına imkân mutasavver değildir. Halife-i akdes ve pâdişâh-ı celîlü’ş-şanımız hakkındaki sadakat ve ubûdiyet ve bîpâyân hürmetlerimizin her ne olursa olsun daima mahfûz bulundurulacağını bütün mukaddesâtımız üzerine yemin ile bir kere daha burada teyîd eyleriz. Yalnız medâr-ı istinâd ittihâz buyurulan beyanname-i hümâyûn muhteviyâtının bizlere ve millet-i necibeye değil, Ferit Paşa ve rüfekasına bir hitâb ve itâb olduğu ednâ mülâhaza ve tetkik ile sübût bulacak bedîhiyâttandır. Fi’l-hakika kalb-i pâk-i hümâyûnu amîk teessürâta dûçâr eden ahvâl ve harekât milletimiz tarafından değil, fakat Ferit Paşa, Dahiliye Nâzırı Âdil Bey, Harbiye Nâzırı Süleyman Şefik Paşa ve bunların rüfeka-yı mesâisi bulunan Harput Valisi Ali Galip Bey, Ankara Valisi Muhittin Paşa, Trabzon Valisi Galip Bey, Kastamonu Valisi Ali Rıza Bey, Konya Valisi Cemal Bey taraflarından irtikâb olunmuştur. Malatya teşebbüs-i ihanetkârânesi, Çorum tertib-i hainânesi, Konya teşebbüs-i mezbûhânesi, safahat-ı hakikiyesi ile vâsıl-ı ıttılâınız olmuş değilse zât-ı âlinizi de mebde-i hal olmak üzere tasavvur buyurduğunuz noktada isabetsizlikten dolayı mazur görürüz. Milletin bütün bu su-i kastlere karşı yapmağa mecbur olduğu ve hiçbir vechile sükûnet ve asayiş-i mahalliyeyi sekteye uğratmayan ve sırf izâle-i mazarrat maksadından ibaret olan ibtidâî harekâtı, teşebbüsât-ı hainâneyi kırmak, fâillerini ya derdest ve tevkif veya mecbur-ı firâr eylemekten ibaret bulunmuştur... Bu hakikati İstanbul’a firâr eden Kastamonu Valisi Ali Rıza ve Konya Valisi Cemal Bey’in lisanından dahi işitmekle teyid ve bu suretle izâle-i zan ve şübehat eylemek mümkündür. Beyanname-i hümâyûnda memleket ve milletimiz mukadderâtı hakkındaki enzâr-ı ecânibin lehimize tebeddülüne dair olan ifâdât-i hümâyûn mahz-ı hakikattir. Ancak bu tebeddül-i azîm hiçbir vakit Ferit Paşa Hükümeti’nin takip eylediği siyaset neticesi değildir. Bu netice-i hasene milletimizin izhâr ve isbât-ı mevcudiyet zımnında bizatihi aldığı teşebbüs-i azimkârâne semeresidir. İşte velinimet-i bîmin netimiz pâdişâhımız efendimiz hazretlerini bu noktada iğfal ediyorlar. Milletimizin inkişaf eden her türlü teşebbüsâtı, devletimizin menâfi-i esasiye ve hayatiyesi ile tamamen müterâfıktır ve çare-i necât ve umde-i hayat ancak ve ancak Kuvâ-yı Milliye’nin âmil ve irâde-i milliyenin âmâl-i mukaddese-i hilâfetpenâhî ile memzûcen hâkim olmasındandır. Bu esas-ı metîn ve meşrû’dan zerretüma inhirâf maazallahü tealâ devlet ve millet ve vatanımız için hüsran-ı elîmi mûcib ve makam-ı muallâ-yı hilâfet ve saltanatın masûniyetini muhil olur. Harekât-ı necibe-i milliyemizi su-i tefsir ve ilân etmekten hâli kalmayan bedhâhân-ı hâksârın çok olduğu muhakkaktır. Fakat şâyân-ı esef-i amîktir ki, bu bedhâhân-ı mel’anetin başında devlet-i ebed-müddetimizin sadr-nişîni Ferit Paşa ve nezaret mevkilerinde bulunan Âdil Bey, Süleyman Şefik Paşa gibi devlet adamları bulunuyor. Memleketimize takım takım Bolşevikler girdiğini ve harekât-ı milliyenin Bolşevik harekâtı olduğunu, resmen ilân ve işâa eden bu bedbahtlardır. Necîb ve nezih harekât-ı milliyemizin İttihatçıların harekât-ı mezbûhânesi olduğunu ve İttihatçıların parasıyla tedvîr olunduğunu resmen ve alenen cihana, ecnebi gazetecilerine söyleyen bu gafillerdir. Anadolu’da şûriş olduğunu ajanslarla resmen ilân eden ve mütarekename madde-i mahsusasına nazaran muazzez vatanımızı düşman işgaline ma’rûz bırakmak isteyen bu cahillerdir. Malatya’da ahali-i İslâmiye’yi Sivas ahali-i İslâmiye’sine karşı mukateleye sevk etmek isteyen bu zavallılardır. Harekât-ı milliyenin önüne geçeceğim diye Sivas’ın ve hassasiyet-i milliyenin görüldüğü her yerin İngilizler tarafından işgalini isteyen bu hainlerdir. Maahaza tıpkı tasavvur-ı biraderâneleri vechile bedhâhânın bu güzel memleketin üzerindeki iftirââtını ve alenî takibat-ı mel’anetlerini kırmak ve ânları kemingâh-ı ümidlerinde meflûc ve bî-hayat bırakmak ve devlet-i ebed-müddet-i Osmaniye ile millet-i muazzama-i İslâmiye’mizin sırf selâmet-i vataniyeye ait noktada icrââtını telif eylemek bizim dahi en mübeccel gayemizdir ve elham dülillâhitealâ necîb ve nezih ve meşrû’ olan bu gayenin temîn-i istihsalinde artık milletimiz her türlü âsâr-ı bedhâ hâneyi kırmış ve bütün celâdetiyle hatve-i azimkârânesini atmıştır. Bi’l-cümle ecnebi devletleri Ferit Paşa ve rüfekasının zaaf ve nâdânîsine ve kendi millet ve vatanları aleyhindeki icrâât-ı leîmesine âsâr ve vesâiki ile yakîn hâsıl eyledi. Ve bilâ-istisnâ cümlesi kemâl-i hüsn-i niyetle milletle ve bizlerle şahsen temas ve münasebete girdi. Amerikalılar, Fransızlar, İtalyanlar ve en nihayet İngilizler dahi milletimizin ne dereceye kadar haklı ve maksadında meşrû’ olduğunu ve kuvvet-i şâmilesini ve niyet-i azimkârânesini ve buna mukabil hükümet- i merkeziyenin ne kadar bî-asl ve millet ile alâkasız bir heyet-i âcize olduğunu takdir etti. Milletimize karşı bu gafil ve âciz heyet-i hükümete aldanarak revâ gördükleri hak-şiken muamelelere bir tarziye makamında olmak üzere Merzifon’u tahliye etti ve Samsun’u dahi tahliye edeceğini bildirdi ve tahliyeye başladı. İngilizler bilhassa devlet ve milletimizin umûr-ı dahiliyesine ve maksad-ı meşrû’ takip ettiği tahakkuk eden harekât-ı milliyemize kat’iyen müdahale etmeyeceklerine dair Eskişehir’den i’zâm eyledikleri bir heyet-i mahsusa ile söz verdiler. Milleti murakabe-i mukadderâtında Kabine ile karşı karşıya serbest bıraktılar. İşte teşebbüsât-ı milliyemizin temîn-i istiklâl hususunda istihsaline muvaffak olduğu ilk netice budur. Bu cereyân-ı millî, ancak, zât-ı akdes-i hümâyûnun beyanname- i şâhânelerinde işaret buyurulduğu vechile memleketimizin her tarafında ve bilhassa kalpgâh-ı devlette, İstanbul’da ahkâm-ı Kanun-ı Esasî’ye temîn-i riayetle netice-pezîr olacaktır. Hükümet-i hâzıranın vâsi derecede bir hüsn-i niyete mâlik bulunduğu zannında isabet olmadığını arz etmeme müsaade buyurmanızı ricâ ederim. Çünkü Ferit Paşa Kabinesi’ne birçok münasebetlerle ve bilhassa Erzurum ve Sivas Kongreleriyle hakikat-i halin izahında kusur edilmediği gibi bizzat taraf-ı âcizânemden Ferit Paşa’ya hitaben Erzurum’dan Sivas’a avdetim esnasında suret-i mahsusada yazdığım mufassal şifre bir telgrafta milletin kuvvet ve irâdesine karşı çıkacak hiçbir kuvvet kalmadığını ve kendisinin muhalefet ve mümânaat vadisinde devam etmemesi lüzumunu ve bilhassa âmâl-i milliye ile arzu-yı şâhâneyi ve icrâât-ı hükümeti tevhîd için elinde son bir kuvve-i telifiye bulunduğunu ve bu hareket-i asilâneye tevessülü halinde tarih-i devlet-i aliyye-i Osmaniye’de yeni bir sahife-i zerrîn vücuda getirilebileceğini bütün samimiyetle bildirmiştim. Bu zât-ı gafil buna cevap vermemekle beraber Anadolu’daki cereyân-ı millî-i mukaddes ve şâmili, İttihatçıların ve birkaç kişinin eser-i tahrikâtı olduğunu ilân etmekle iktifâ etti ve hırs-ı menfaatle ve amâ-yı cehl ü gafletle iki tarafı idâre ederek muhafaza-i mevki edebilecekleri zann-ı bâtılında bulunan birkaç valisinin iğfalkâr raporlarını benim nezih ve vatanperverâne irşâdâtıma tercih etti. Bugün her türlü habâset ve hıyânet ve acz ü meskenet mevkiinde kaldıktan ve millet de bütün hakayık-i ahvâle vuzûh-ı tâm ile vâkıf olduktan sonra bize düşen vazife en serî hareketle zât-ı akdes-i hümâyûnun beyanname- i mukaddesesinde irâde buyurdukları vechile karîben sulh müzakeresine davet olunacak Osmanlı murahhaslarının konferans muvacehesinde milletle hem-ahenk olarak isbât-ı mevcudiyet edebilecek, milletin hürmet ve itimâdına mazhar ve Kuvâ-yı Milliye’ye müstenid ve âmâl-i milliyeye mutavaatkâr elyak zevâttan olmasını bir an evvel temîn eylemektir. Bu da zann-ı âcizânemize göre Ferit Paşa’nın derhal terk-i mevki eylemesi ve zât-ı akdes-i pâdişâhînin mutemedi ve fakat âmâl-i milliyeye tamamen mutavaatkâr bir zata kabine riyâsetinin tevcîh buyurulmasıyla mümkündür. Ferit Paşa’da zerre kadar hiss-i hamiyet ve vatanperverî mevcut ise mevkiinde bir dakika bile fazla kalmasının millet ve memleket için tezyîd-i mazarrât ve hatır ü hayallerine gelmeyen azîm vahamete sebebiyet vermekten başka bir semere bahşedemiyeceğini anlaması iktiza eder. Eğer kendi şeref-i şahsîleri ve hayatları hakkında bir gûna tereddütleri varsa bugün için bu gibi şeylerle iştigal tenezzülünden pek yüksek olan milletimiz namına kendilerine istedikleri tarzda söz ve temînat vermeyi dahi milletimizin menfaat-i mukteziyatından addederiz. Fakat tuttukları tarîk-i nâsavâbda taannüd ve temerrüde devamları halinde hâdis olacak avâkıbın mes ’uliyeti kendilerine râci olacaktır. İşte telgrafname-i birâderîleri ve vuku bulan teşebbüs-i hayırhâhîleri münasebetiyle bir defa daha ve son defa zât-ı necîbâneleri gibi kalbi cidden vatan ve millet aşkıyla ve sevgili ve muhterem hakanımıza muhabbet, ubûdiyet ve sadakatle memlû olan mücessem-i namus ve merd-i kâmil, kadîm arkadaşım ve hatıra-i uhuvvetini daima hürmetle muhafaza eylediğim kardeşim Abdülkerim Paşa Hazretleriyle de iblâğ etmiş olmak bizim için her türlü vicdanî huzurun teyidine medâr olmuştur.
- Harekât-ı milliye vüs’at-ı kâmile ile İstanbul’a ilerlemektedir. bi’t-tabi Ferit Paşa ve rüfekası buna tamamen vâ kıftır. Zât-ı âlileri dahi bu ma’lumâtı talep ve tenevvür buyurunuz. Şimdi gözlerimizin önünde duran en son telgrafnamelerde Kütahya’nın millî süvari kuvâsı tarafından işgali ve Kütahya’daki İngiliz kuvvetlerinin tren-i mahsusla şimale hareketlerini ve Çiftehan’a gelen bir İngiliz heyetinin oradaki Kuvâ-yı Milliye Kumandanı’na İngilizlerin Türklerle elli senelik bir muhadenet ve müvâlâta mâlik bulunduğunu ve harekât-ı milliyeye karşı tamamen bî-taraf kalacaklarını temîn eylediği ve hatta arzu edersek muâvenete hazır bulunduklarını bildirdiği ve İzmit, Bolu, Zonguldak, Şile’deki Kuvâ-yı Milliye’nin hareket için emre intizâr eyledikleri bildirilmektedir. İstanbul’da hükümetin tamamen vâkıf bulunduğumuz tekmil tazyikatına rağmen müstahzar Kuvâ-yı Milliye İngilizlerin temînat-ı meveddetkârânesiyle derhal harekete geçebilirler. Konya Valisi’nin firârı üzerine Konya’da umumî ve büyük bir ictimâ yapılarak ulemâ-yı benâmdan Hoca Vehbi Efendi Hazretleri ahalinin ittifak-ı ârâsıyla Vali Vekâleti’ne intihap olunuyor.
Aziz kardeşim, artık bütün bu harekâtı tevkif yalnız ve ancak bir şeye mütevakkıftır ki, o da cidden zât-ı hazret-i padişâhîye sadık ve âmâl-i milliyeye bütün mana-yı meşrû’uyla mutavaatkâr bir zata Kabine Riyâseti’nin tevcîh buyurulmasına ve ancak bu zâtın âmâl-i milliyeyi anlayarak âna göre ittihâz-ı tedâbîre tevessül eylemesine vâbeste bulunduğunu arz ederim.
Bütün bu mesrudatımıza nazaran bir mütâlaa-i birâderîleri varsa lütfen bildirmenizi ricâ ederim.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti Heyet-i Temsiliyesi namına
Mustafa Kemal
C — Evvelâ zât-ı âlileriyle birlikte bulunan ve esâmi-i âlileri zikrolunan zevât-ı muhteremenin cümlesine selâm ve tekrîmimi arz ve iblâğa lütuf buyurmanızı ricâ ederim. Muazzez kardeşim, ahvâl-i hâzıra müşkilâtını ref’ etmeğe hâdim olur ümidiyle başladığım kısa mükâlemâtın bütün safahatını zât-ı âliniz izah ettiniz. İki yerde hall-i emirde isabet gösterilmediğini beyan ile mazur makamı serd ettiniz. Gerçi bütün ahvâl ve vakayi-i mahkiye ma’lûm olamayınca bir meselede hakemlik etmek müteassir ise de memlekete ait işin hall ü faslında sirâc-ı münîr endişe-i nezîh-i vatan olmak itibarıyla mesned-i müttekâ bih metîn ve ruşenâdır. Bu kardeşiniz vatanın mukadderâtına hükmedileceği şu sıralarda yek-vücûd bir millet ve hükümetin göreceği iş ve Avrupa devletleri nezdinde ihrâz edeceği vaziyet-i metîne ancak milletin hukuk-ı âliyesini kâfil olacağını ve müteşettit ahvâl karşısında bî-nihâye tezvirat ve iftirââtın bahşeyleyeceği mazarrâtın yine bu güzel memleketin sine-i zî-rahmetine hâşâ sığışamayacak derecede nâ-âşinâ bulunan dendânın bundan etmek isteyeceği istifadelerin derecatını nazar-ı ıttılâa alarak bunun hall-i sehîle mazhar olmasını ve memlekete açacağı rahnelere kat’iyen meydan bırakılmamasını arz etmek isterdim. Mebde-i hareket ittihâz ettiğime işaret buyurduğunuz beyanname-i hümâyûnun tarz-ı tefehhümünde mümkündür ki, bendeniz hata edeyim. Yalnız müsaade ediniz de asıl hall-i umûra en büyük bir istinâdgâh telâkki edilen bu beyanname-i âlideki cihet-i camiayı izah ile kelâm-ı mülûkânenin şümûl-i ihatakârânesini beyan edeyim. Ben zannediyorum ki, pâdişâhımız...
— Kerim Paşa Hazretleri; lüzûmundan fazla izâhât maksad-ı aslîden tarafeyni uzaklaştırabilir. Ve bir de beyanname-i hümâyûnun tefsiratıyla fazla iştigal bî-faidedir. ricâ ederim asıl mesele üzerinde görüşelim!
— Asıl mesele üzerine görüşeceğiz. Müsaade buyurunuz devam edelim efendim.
— Ricâ ederim en son söz ve teklif üzerinde anlaşalım.
— Evet oraya geleceğiz efendim.
— Kerim Paşa Hazretleri; maksatlarımızın müşterek olduğuna şüphemiz yoktur. Her halde vatanımızın tamamiyetini, milletimizin istiklâlini, mevcudiyetimizin müdahale ve taarruzdan masûniyetini temîn etmek ve bilhassa makam-ı muallâ-yı saltanat ve hilâfete merbutiyetimizi lâ-yezâl hissiyât-ı sadakatkârâne ile muhafaza eylemek gaye-i mukaddesesiyle vuku bulmakta olan mesâi-i meşrû’amız ve tezâhürât-ı milliyenin artık daha fazla su-i telâkki edilmesine ve muhtac-ı tashih görülmesine ve bâ-husûs bu tashihât ve ta’dîlât için de cinayet ve ihaneti mertebe-i sübûta varan bir kabine erkânının müdafaât-ı gayr-i meşrû’asının esas ittihâz edildiğini görmeğe tahammülümüz yoktur. Biz zat-i âli-i birâderîlerinin necâbet-i hissiyâtına emniyet-i kâmilemiz bulunduğu için son vaziyeti izah ve kat’î matleb-i milleti arz ettik. Bilmem tekrarı lâzım mıdır. Zât-ı âlileri bu lâzimü’l-intâc arzu-yı millîye mukabil Ferit Paşa Kabinesi’nin sadr-ı muallâ-yı devleti hâlâ telvis etmesine vesatet etmek istiyorsanız, bu mesâiniz hiçbir semere-i nafia bahşedemeyeceğinden başka hakk-i âli-i birâderîlerindeki hissiyat-ı kadîme-i uhuvvetimizin de mûcib-i tezelzülü olacağından endişe ederim. Şimdi Ferit Paşa bilâ-ifâte-i ân mevkiini bir ehl-i namusa terk edecekse ve buna kanaatiniz varsa hallolunacak hiçbir müşkil kalmamıştır. Aksi takdirde ihtiyâr buyurmakta olduğunuz tavassut-ı hayırhâhâne, rencide-kalb olmanızdan ve bî-sûd bir yorgunluktan başka bir neticeye iktirân etmeyecektir ve Ferit Paşa’da muhafaza-i mevki hırsı bâki ise, bunun memleket için ve millet için mûcib-i mazarrat olacağı bedîhiyâtına karşı milletin bi’n-nihaye kendisinin akıbet-i elîmeye dûçâr olmasına sebebiyet vereceğine emniyet etmekte olduğuna bir an bile tereddüt olunmasın. İşte kardeşim milletin ve millet namına heyetimizin telaffuz edebileceği en son ve en kat’î söz bundan ibarettir. Vuku bulmakta olan teşebbüsât-ı fiiliyemizde bu hakikat-i lâ-yetezelzeli ıttılâgâh-ı seniye-i cenâb-ı tâc-dâr-ı azamîye arz ve iblâğ eylemeğe ma’tûftur. Zât-ı birâderîleri ancak bu vazife-i asîlâneyi ifa ile bugün vatan ve milletin zât-ı samilerinden intizâr eylediği vazife-i diniye ve milliyeyi ifa buyurmuş olursunuz.
Mustafa Kemal
Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Sözü uzatmamak tabii maksûd-ı aslîdir. Ve asıl gaye istihdâf-ı menfaat-i hayatiye-i vatandır. Kardeşim ben sırf ictihadât-ı zâtîyem ile sizlere olan uhuvvet ve alâka-i bülendime istinâden burada bir teşebbüs-i telifiyede bulunmak istedim. Hiçbir vechile hükümetin bir nüfûz veya tervîc-i maksûdunu iltizâmen kendimi alâkabend kılmadım. Ânın için hükümet müdafaâtı benim yazılarımın haricinde kalır; ben o bildiğiniz nezîh ve pür-ıstıfa can ve vicdanım ile bir teşebbüs-i hayırhâhîde bulunayım dedim. Harekât-ı milliyenin gayesini istihdâf eden vaziyete münâfi veyahut ki hükümetin memuriyetine rabıtadar bir fikrim olamaz. Ah ne olurdu bugün memleketimizin mukadderâtı hallolunduğu şu sırada hükümet milletin âmâline tecelligâh ve aynı zamanda her ikisi yekdil ve yek-cihet olsa diye kaygulanır ve belki necîb bir teşebbüs ile buna çare-sâz olurum dedim ve hakikaten hiç kimsenin buralarda yanıp yakılmadığı böyle bir emr-i asîl-i tavassuta hatve atmak istedim. Siz beni sözlerinizle rencide etmezsiniz çünkü muhterem gaye-i vataniyemizin kıl kadar yekdiğerinden farkı olmadığını ve size belki haricî tehlikelerimizi ismâ edebilirim diye şahsen teşebbüste bulundum; hükümet ile şu ana kadar bir temas ve münasebetim olmayıp birinci kere bu emr-i âli için olmuştur. Ah ruhum ben bu teşebbüsten fâriğ olayım. Fakat ferd-i müteneffis de bu semtlerde ıslah-ı hal için düşünmek ve teşebbüs etmek külfetini ihtiyâr etmez. Bir nebze diğer kesilen telgrafımda bahsetmek istediğim o mühim beyânât-ı mülûkânenin câmi olmasıdır. İşte o kuvvettir ki hallâl-i müşkilât makamını bi-hakkın muhrizdir. Bendeniz de ona işaret ile hall-i meseleyi daha âsân görürdüm. Memleketimizin bütün kuvvet ve tamamiyeti ile masûniyeti elbette nezd-i Hafız-ı Hudada müemmendir. Yoksa benim teşebbüs-i hayriyem bunda nâçîzdir. Hükümetin kat’iyen çekilmesine ait mukarrerât-ı kat’iye üzerine efrâdını câmi ve ağyârını mâni bir eser-i âlinin yapılması tabiidir ki hükümet haricinde sırf Allahına ve vicdan-ı selimine ve azm ü irâde-i hayriyesine müstenid benim gibi bir ferd-i milletin burada tek başına yapacağı bir teşebbüs veya fiil ile bu maksûdu temîn edecek pâdişâhımız efendimiz hazretleri hakem-i âli olduklarından bütün milletin necîb gayeleri ve vatanî maksûd ve hidemâtın tanzim ve halli o makam-ı mukaddese râcidir. İşte kardeşim sırf ferdî ve li-vechi’l-vatan burada yaptığım şu teşebbüs elbette nezd-i ilâhîde ve millette bütün necâbetleri ile pirayedâr kalır. Ve işin sahib-i hakikîsi olan hudavend-i kadîr millet ve vatanın rehasını temîn edecek esâsâtı müsebbibâne böylece rabten ikmâl eder. Ulu Allaha havale-i müşkilât eyler ihtirâmâtımı cümleye takdim ve uyûn-ı muazzezelerinizi takbil ederim.
Abdülkerim
Saat: 4,5 sonrada
Kerim Paşa Hazretlerine
Beyânât-ı aliyyelerinin esas noktalarına sıra ile arz-ı cevâb edilecektir. Zât-ı âli-i birâderîlerini hakkımızdaki alâka-i uhuvvete istinâden işbu teşebbüs-i hayra tevessüllerinden dolayı ne derece haklı bulmakta isek bizce bizatihi sakıt olan Ferit Paşa ve rüfekasının harekât-ı leîmânesi hakkında bâ-husûs arz ettiğimiz izâhâttan sonra artık böyle bir heyetle telif-i beynin vatan ve milletimize muzır olacağını takdirde o derece sür’at gösterileceğine itimat etmek isteriz. Şu mühim ve tarihî âvânda tıpkı zât-ı âlileri gibi hükümetin, milletin âmâline tecelligâh, aynı zamanda her ikisinin yekdil ve yek-cihet olmamasından pek müteessiriz. Milletin bütün mesâi-i hudapesendânesi sırf bu cihetin temînine ma’tûftur. Bize lütfen ismaını tahattur buyurduğunuz haricî tehlikeler hakkında sarîh ve kat’î ve mevsûk en son ma’lumâta dest-res bulunmaktayız. Hükümet ile şu ana kadar hiçbir temas ve münasebette bulunmayıp da bu kere ve fakat artık maatteessüf hükümet milletin her nokta-i nazardan itimatsızlığına dûçâr olduktan sonra temas ve münasebet aramağa kalkışmanız pek çok sevdiğimiz zât-ı birâderîleri için bir su-i tesâdüf ve tâlidir. Pâdişâhımız efendimiz hazretlerinin izhâr-ı heyecan-ı âli eyleyen milletimizin tezâhürâtını pek bülend ve meşrû’ bir gaye suretinde zikir buyurmuş olduğu hakkındaki teyid-i necibânelerine hassaten teşekkürler eder ve bu vesile ile de pâdişâh-ı zî-şânımıza ebedî hürmet ve sadakatimizi tekrar eyleriz. Şimdiye kadar hallâl-i müşkilât makamını bihakkın muhriz südde-i mülûkâneye îsâl-i ma’rûzât ve istirhamata mümânaat ile teşyid-i ihanet eyleyen Ferit Paşa Kabinesi’ne de lânet etmekten men’-i nefs etmek mümkün değildir. Fi’l-hakika bu mel’anetkârâne mümânaat olmasaydı hall-i meselenin tasavvur buyurulduğu gibi âsân olacağına şüphe yoktu.
Hükümetin kat’iyen çekilmesine ait mukarrerât-ı kat’iye üzerine efrâdını câmi ve ağyârını mâni bir eser-i âlinin vücut bulduğu beşaretine muntazırız.
Bu eser-i âlinin zât-ı âlileri ve âcizleri gibi bir iki ferdin değil heyet-i umumiye-i milletin netice-i istirhamatı olarak büyük pâdişâhımız efendimiz hazretleri tarafından tesis buyurulacağı bir emr-i tabiidir.
Bütün bu muhhaberâtımıza maddî bir netice vermiş olmak için müsaade buyurursanız zât-i âli-i birâderîlerinden şu suali soralım:
Maksat ve gayelerimiz bir ve bilhassa millet ile hükümetin yekdil olması emel-i kat’îdir. Bugün mevki-i iktidarı işgalde temerrüd eden Ferit Paşa Kabinesi’nin acz ve ihaneti milletçe müberhendir. Binâenaleyh bizim ve zât-ı âlileri gibi erbâb-ı hamiyet ve vatanperverînin alacağı teşebbüsün gayesi ne olmak lâzım gelir. Her dakika-i idâresinden millet için, mukadderât-ı âtiyemiz için, yeni bir sebeb-i felâket ihzârından başka bir semere intizâr olunmayan Ferit Paşa ile milletin arasını bulmak imkânsızlığı ile iştigal mi yoksa bir an evvel bu heyet-i gayr-i meşrû’anın yerine ihtiyâcât ve mukadderât-ı memleket ve milletle mütenâsib bir heyet-i cedîd enin deruhde-i umûr-ı devlet eylemesi lüzumunu zât-ı akdes-i hümâyûna arz ve iblâğa yol aramak mıdır? Lütfen bu iki noktadan biri için evet veya hayır suretinde ita-yı cevap buyurursanız nezd-i ilâhîde ve millette bütün necâbetleri ile pirayedar kalacağına şüphe olmayan teşebbüs-i necîbânelerinin bizlere ait cihetindeki safhasını hüsn-i ikmâl buyurmuş olursunuz. Cümleten necîb ve nezih vicdanınızın ma’kesi olan gözlerinizi öperiz kardeşim.
Mustafa Kemal
Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Son cevâba ait kanaatim:
Südde-i seniye-i mülûkâne her mürâcaatın ve bütün müşkilâtın hall ü hasm makamı olup meşrû’ bir devlette bu atebe- i ulya bütün efrâd-ı millete mihrâb-ı teveccühtür. Aynı zamanda Anadolu umûm ma’rûzâtının meşmûl-i luhaza-i hilâ fet-penâhîleri kılındığı hakkında bendenize ma’lumât vermişlerdir. O halde kıblegâh-ı umûr-ı âmme ve kabulgâh-ı makasid-i âliye olan pâdişâhımız efendimizin ıttılâ-ı hümâyûnlarında her şey vardır demek ve suver-i bârizenin tezâhür veya idâmesi nezd-i hudapesendânelerinde müstakar bulunuyor demek lâzım gelecek. Beyânât-i hümâyûnun memleketin idâresine ve safahatına ait geçen diğer noktalarındaki meâni-i müstahrecede nazar bârizdir. İşte kardeşim bütün mevcudiyetimizle bu güzel vatanın rehası için istinâdgâh-ı meâli-penâh etrafında âmâl-i milletin hâksâr-ı haricînin ednâ menfaatini red ve cerh edecek surette halline inşallah kudretyâb kalırız. Bu macera-yı azîmin en son girdiği safahat müntezi’ bulunmuş olsaydı, ah bütün vatan zindegîsiyle yekzeban olarak harice haykıracaktı. Bizim hakk-ı vatanımız münazaat-ı vâkıâ ile haleldâr olamaz ve pâdişâh-ı hikem-penâh efendimizin âmâl-i hümâyûnları da vatanın bunu maddeten derâgûş ile sahil-i selâmete îsâl buyuracaklar ve yine Allahın azameti muktezası Cenâb-ı Mevlâ nice âli esbâb halkı ile ve telkiniyle bu müşkil-küşa ukdeyi tamamen hal buyuracaktır. Elbette ki Hudanın emri güzeldir ve karîbdir. Yedullahi fevka eydihim ayetimiz bikeremi mevlâ istihkak-ı millîmiz yüceliğinde pür-sa’d ve zîselâm olacaktır. İşte ruh-ı Kerim budur ruh-ı muazzezim.
Abdülkerim
Saat: 6.10 sonra
Büyük Hazret,
Mihrâb-ı muallâ-yı ümmet ve millet bilmekte ki kanaat-i kat’iyemiz icâbatındandır ki, her türlü ma’rûzât ve istirhamat-ı milliyeyi südde-i seniye-i mülûkâneye arz ve iblâğa fürceyâb olmaya teşebbüsten geri durmadık. Ferit Paşa ve rüfekasının bu emel-i has ve nezîhe sed çekmeye çalışmasına rağmen yine aynı tarîk-i ubûdiyette ber-devam bulunmaktayız. Yalnız burada müsaade buyurursanız büyük bir hatadan zât-ı âli-i birâderîlerini tahlîs maksadıyla arz edelim ki, Anadolu umum ma’rûzâtının meşmûl-i luhaza-i hilâfetpenâhi kılındığı hakkındaki ma’lumâta milletin henüz itimâdı kat’î değildir. Çünkü millet emindir ki sevgili ve büyük hakanları, ef’âl ve harekât-ı ihanetkârâneleri sâbit olan birkaç şahsı hiçbir vakit bütün kalb ü vicdan ve mevcudiyetleriyle ve en amîk hissiyât-ı ubûdiyetkârâne ile pâdişâh ve halifelerine merbût bulunan koca millet-i necîbelerine tercih buyurmazlar.
Bütün mesâimiz güzel vatanın rehası için istinâdgâh-ı meali-penâh etrafında bir kütle-i metîne ve müdrike teşkilidir. İnşallahu tealâ bugünkü hal dahi kemâl-i sükûnet ve muvaffakiyetle geçecektir. Bütün vatan bütün zindegîsiyle hariçten evvel dahilde ve bütün ahvâl-i müessifeye sebebiyet veren Ferit Paşa ve rüfeka-yı mesâisine karşı yek-zebân olarak haykırmaktadır. Cenâb-ı kadir-i mutlakın her türlü müşkil-küşâ ukdelerin halline esbâb halk buyuracaklarından eminiz.
Ahsen ve karîb olan emr-i Hudanın tecellisiyle bedbaht ve mazlum millet-i necibemizin mazhar-ı necât ve selâmet olmasını derya-yı rahmet-i izzetten tazarru ve âfâkı daima bir dûd-ı muannidle sarılı olan İstanbul’daki bazı zevâtın hakikati görmekteki hiss-i hasîs-i temerrüdlerinin zevâline intizâr eyleriz. Ruh-ı necib-i millet işte böyle mütehassistir. Muhterem kardeşim yalnız tekrar etmekliğime müsaadenizi ricâ ederim ki evet veya hayır suretinde ita-yı cevap buyurulmasını istirham eylediğimiz sualler maa’t-teessüf cevapsız bırakılmıştır.
Azizim! Yedullahi fevka eydihim, fakat bununla beraber hall-i müşkilât ve mesâile tevessül edenlerin mukarrer bir hedefi olmak gerektir. Malûm-ı birâderîleridir ki yedi, sekiz saatten beri bir birimize serd eylediğimiz efkâr ve mütâlaat zann-ı âcizânemizce ne zât-ı âlinizde ve ne de bizde hiçbir gûna yeni intibaata en ufak bir tesir dahi yapamamıştır. Millet azamet-i ilâhiyeye ve âmâl-i hakikiye-i hilâfetpenâhiye istinâden ve ilticaen istihsal-i maksûd ve temîn-i matleb eyleyecektir. Bu bâbda emr-i Hudayı ifa edecektir. Ve buyurduğunuz gibi istihkak-ı millîmiz pür-sa’d-i zî-selâm olacaktır. Dua-yı keremkârîlerinin eksik edilmemesini ricâ ederim, sa’y bizden tevfîk huda-yı lemyezeldendir.
Mustafa Kemal
Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Son iki sözüm ruhum: Âmâl-i milliyenin hıraset-i vatan ve hukuk-ı âliyeye ait esâsâtını tebcîl ve hıfz eylemek şartıyla bütün muhhaberâtımızdan hem hakayık-i mevcude ve hem de temenniyât-ı hâlise bast ü beyan edilmiştir. Zannedersem ahvâl-i hâzırada bunların büyük vaziyetleri kalır ve yedullah âyet-i celîlesi de hayr ile kabul buyurulmak üzere masrûf kılınmıştır. İşte ruhum hepsi bu.
Cümleyi muhabbetlerle deraguş ederim. Allaha ısmarladık, yine görüşeceğiz muazzez kardeşim efendim.
Abdülkerim
Teşekkür ederim kardeşim. İnşallah yine görüşmekle müşerref oluruz. Niyât-ı hâliseleri mûcib-i ecr-i azîm olur. Hatırnişîn-i birâderîleri olmak üzere son bir cümle arz ediyorum. Millet kavî, müdrik, azminde kat’îdir. Harekât-ı fiiliye cereyân-ı serî’ini almıştır. Zât-ı şevket-simât-ı tâc-dâr-ı azamînin lütfen ve âtıfeten ita-yı karar ve hall-i mesele buyurmaları zamanıdır. Ve bu kararın ki, her türlü kararların fevkinde ve şüphesiz millet-i necibeleri hakkında lutf-ı mahsus-ı hilâfetpenâhîyi muhtevi olacaktır, itası anında her şey nizam-ı tâmmını bulmakta bir an teehhür etmeyecektir. Allaha emanet olunuz, kardeşim.
Mustafa Kemal
— Allaha ısmarladık, cümleten gidiyoruz.
— Allah selâmet versin efendim.
Vesika 113
Horhor, 8.11.335
Harekât-ı Milliye Dersaadet Murahhası Vasıf Beyefendi’ye
Muazzez Efendim;
Geçen gün zât-ı âlilerinizle cereyân eden musahabemizde memleketin selâmet-i âliye ve milletin saadet-i kâmilesi mevzu-i bahis olarak muvaffakıyât-ı esasiyeyi rencide edecek en küçük sekenâtın bile ref’i ve umûr-ı vataniyenin cihât-ı şâmilesiyle teysiri konuşulmuş ve bunda itimat-bahş hasailinizin mübeşşir-i tevfîkat olunacağı kanatleri izhâr kılınmıştır. Umûr-ı bedîhiyedendir ki maksûd-ı necib-i milletin –bu mücahede-i muazzamada bütün büyüklükleriyle hakikat nurları serperek– cihanda hükümrân olan kavânîn-i asîle-i millînin zâde-i hakperesti olduğu ve bunun intifası istihâle-i mantıkiye derecesinde mümteni bulunduğu elbette ahvâl-i müsbeteden kalacaktır. İtirazat, ihtirâsât, veya ki tatbikattaki bazı sakatât, nurdan vuzû’ bu mevlûdu asla boğamayacaktır. Millet hakk-ı hayatını ve ândaki ulüvv-i teşebbüsünü yüce kudretlerden, asîl nasîbelerden ahz etmektedir... Bunu bir temenni veyahut bir mülâhaza makamında arz etmem. Bu beyânât hep kaziye-i muhkeme teşkil eden netâyic-i deâvi suretinde müberhen ve mütehakkık umûrundandır. Yalnız bunun idrâkinde adl-i tâm, nisâb-ı nasfet ve muârızîne karşı redd-i ebâtıl ile celbe muvaffakiyet şarttır. Bu mukaddeme ile burada bir girizgâh-ı âli yaparak asıl bu keşmekeş-i azîmdeki nâçîz hareketime nakl-i kelâm ile izah-ı hakikat etmek isterim. Bu hareket, başlı başına, bir teşebbüs-i fevkalâdeden ibaret bulunmuştur. Ol zamanın tazyikatına nazaran pek tarihî olan bu teşebbüsüm uzun bir muhabere neticesinde Heyet-i Temsiliye’ce bilinmiş ise de bir çok noktaları veya safahatı muayyen zihniyetlerle belki anlaşılamamış olduğundan ve muhaberenin ibtidâen bazı aksâmında tereddütler meşhûd idüğünden bunun galat telkinatını ref’ etmek ve muhabere zamanında tarafeynce geçirilen asabiyetlere rağmen nezahetler ve selâmetler ile pirâste bir maksûd-ı necîb için nasıl araya atıldığımı bir kere daha ayân kılmak isterim. Bu izah benim için bir ihtiyac-ı manevîdir. Zira en güç olarak yapılabilen bu harekâta ol zaman İstanbul’da tek bir kişi bile müteşebbis bulunamamıştı; hatta diyebilirim ki, değil müteşebbis, bunu kemâliyle mütehattır bile yok gibi idi. İşte memleket girîve-i tehlikeye ilka der-kemîn kuvvetlerin hud’akâr tazyiklerine müsteniden maazallah dahilde mukatelât-ı azîmeye ibtidâ edilmek pek endişe ile hissolunurken sevaik-i muzlime ile vatanımızın böylece dûçâr-ı hatar olması seyyiât-ı müebbede-i tarihiyeden görülerek milletin azm ü maksûd-ı necîbini sırf ferdâ-yı vatan üzüntüsü teşkil eylediği vuzûhuyla makam-ı âidine i’lâm edilmiştir. Bu kudret-i âlü’l-âl-i hakkın her halde delâlet-i fikriye-i idariyeye galebesindeki kanaat delâletin tarafeyne ismaındaki müşkilâtı tahfif ve hatta Hudanın lutfuyla her şeyi zâil kılarak bu emr-i düşvârda tek başıma beni müteşebbis bırakmıştır.
Cereyân-ı hal şöyledir: Meseleyi evvelâ Vükelâ’dan Hadi Paşa’ya açarak beni reis-i hükümet ile görüştürmesini ricâ ve lutf-i hak ile bu teşebbüsten bir hayr-ı meşkûr-ı vatan doğacağını ilâve ve inbâ eyledim. Ciddiyet-i beyan ve nezahet-i kelâm bu zât-ı âlide hüsn-i telâkkiye bir intiba oldu. Kendileri Sadrazam Paşa’ya telefonla mürâcaat ederek bi’n-nihaye görüşülmek ve müzakere olunmak mukarrer oldu. Kendim sadr-ı müşarünileyh nezdine Hadi Paşa ile gittim. Hadi Paşa ufak bir takdimden sonra söyleyeceklerim hakkında bir saat kadar beyan-ı mütâlaa ve bu harekâtın en yüce vatan kaygusuyla yapıldığını ve başka bir endişe olamayacağını lisanımın bütün kuvveti derecesinde îrâd ve en nihayet tarafımdan muhabereye âgâz ile anlaşılmak imkânını taharri ve tahsil etmeye kendilerini ırza eyledim. Bu muvafakat, hüsn-i hâtimeye delâlet gibi idi. Ândan sonra muhabere başladı. Evvelâ bir şifre yazdım, buna bir harf bile ilâve etmedi ve bu muhhaberâttan pâdişâhımız efendimiz de haberdâr ve yazılan şifre meşmûl-i luhaza-i âli-tebar kılındı. Sonra uzun telgraf muhaberesi cereyân etti. Ve bu bir gün sürdü. Bunun metni hem bende ve hem de Heyet-i Mümessile nezdinde mevcuttur. Bu muhhaberâtta hep heyet-i âliyeye pâdişâhımız efendimiz hazretlerinin bütün umûra sahip ve mütezahir olan hâlât veya evâmir ve harekâtın nezd-i hümâyûnlarında umûr-ı malûmeden idüğü i’lâm kılınmakla beraber pâdişâhımıza bütün maksûdların arz ve iblâğına yol aramak suretindeki hareketimi ihtiyâr olunmak lüzumuna dair olan telgraf istîzâhına karşı da hep oranın “mihrâb-ı” teveccüh idüğünü aşağıda aynen yazdığım ve fakat pek yüksek esâsât-ı idariye ve hakayık-i mevcudenin cilvegâh-ı şüûnu gördüğüm muhkemât-ı kelâmiye ile tespit ve işaret eyledim... Cümlelerim şunlardır: “Südde-i seniye-i mülûkâne her mürâcaatın ve bütün müşkilâtın hall ü hasm makamı olup efrâd-ı millete mihrâb-ı teveccühtür. Aynı zamanda Anadolu umum ma’rûzâtının meşmûl-i luhaza-i hilâfetpenâhî kılındığı hakkında bendenize ma’lumât vermişlerdir. O halde kıblegâh-ı umûr-ı âmme ve kabulgâh-ı makasid-i âliye olan pâdişâhımız efendimiz hazretlerinin Ittılâ-ı hümâyûnlarında her şey vardır demek ve suver-i bârizenin tezâhür veya idâmesi nezd-i huda-pesendânelerinde müstakar bulunuyor demek lâzım gelecek. Beyânât-ı hümâyûnun memleketin idâresine ve safahatına ait geçen diğer noktalarındaki meâni-i müstahrecede nazara bârizdir, işte kardeşim bütün mevcudiyetimizle bu güzel vatanın rehası için istinâdgâh-ı meâli-penâh etrafında âmâl-i milletin hâksâr-ı haricînin ednâ menfaatini red ve cerh edecek surette inşallah halline kudretyâb kalırız... ve gene Cenâb-ı Mevlâ nice âli esbâb halkıyla ve telkiniyle bu müşkil-küşâ ukdeyi tamamen hal buyuracaktır. Elbette ki Hudanın emri güzeldir ve karîbdir!.. Âtimiz bikeremi mevlâ istihkak-ı millîmiz yüceliğinde pür-sa’d-i zîselâm olacaktır.” İşte efendim bu cümleler gibi hakayıki câmi ve maksûd-i necîbin tecellisine sâik esâsâtı mübelliğ nice beyânât-ı muhkeme hep muhhaberâtımızı pirayedar kılmıştır.
Ben bütün muhhaberâtımızda tek bir insan idim ve Heyet-i Mümessile’ye, pâdişâhımıza müstemirren mürâcaat lüzumuyla beraber her şeyin arz edildiğinin de bilinmesini ve bu muhhaberâtımızın da verileceğini ve müşkil-küşâ ukdenin karîben hallolunacağını mümkinü’l-beyan bâriz cümel ile iblâğ eyledim. Bu muhhaberâtı hep pâdişâhımız aynen görerek netice-i maksûdenin hasm ve tatbikine ve ukde-i düşvâr-küşanın halline lütfen bi’n-nihaye ferman-ı rıza verdiler... Diyebilirim ki sadr-ı sâbık en son muhabere neticesiyle ve bunun pek devamlı tesir ve ciddiyet-i münazarasıyla bi’n-nihaye çekilmek lüzumuna kail ve bütün kuvâ-yı maneviye-i mukavemeti zâil olarak istifasını takdim eyledi, işte sessiz, sedasız, li-vechi’l-vatan çalışılan ve tek başına bir azm-i nâçîz-i nezahetperverî ile başarılan vaka-i muazzama budur...
Nazar-ı dikkate almalıdır ki bu yazıları ben yazmış ve sadr-ı sâbık ile pâdişâhımız efendimiz hazretleri bunun cereyân-ı kâmilinden sonra netâyicine ıttılâ ile derecat-ı muhkemesi karşısında ittihâz-ı karar kılmışlardır... Teşebbüsün ve yazılan yazıların ne dereceye kadar yüksek nikatı ihtivâ ettiği ve nasıl bir vicdan-ı selîm ve fikr-i vakkad ile hakayık-i câriyenin nakş-ı kırtas kılındığı elbette nezd-i huda ve nazar-ı tarih-i millette pîrâye-dâr-ı asalet kalacaktır.
Bütün bunları bast ü izaha beni sevk eden esbâb “tesbit-i hakayık-i macera-yı mesbûkadır”. Bunun tahsilinden sonra gaye-i âliye hakkındaki mazhariyetler için bir ferd-i nâçîz-i vatan olmak itibarıyla bir iki söz îrâd etmek isterim: Vatanımızın selâmetini istihdâf eden millî harekât-ı necîbenin bu kadar safahat-ı müşkilesinden sonra, hatta gubar-âver sekenattan münezzehiyetini göstererek bunun asl-ı kâmiliyle tesirât-ı muhîtten âzâde tutulması ve tereddi cihetlerini dûr ve menkuz bırakarak sırf selâm-ı vatan için ictihat gruplarını ve hatta “müellefe-i kulûbu” zaman-ı peygamberîdeki siyaset-i âliyenin ihtiyârıyla şu pek nazik devirde celb ü takrib ve tahsil-i maksûd-ı âliye mümkün mertebe dağdağasızca muvaffakiyet elvermesi ve tesirât-ı hariciyenin her türlü bed-encam iğfâlât ve desaisinden ihtiraz birle bilâ-takdim umum düvel-i muazzama-i mütelifenin millî hakk-ı bülend ve mütealimizi kabulen teveccühât ve muavenâtını temîne ve ânlara karşı düşmenânın telkinatı vechile ihsâs-ı kuvvet kılınmak veyahut ki memlekette huzur ve selâmın ref’ine teşkilât-ı milliyece bâdi olunmak tarzındaki müddeayât ve iftirâât-ı bâtılanın her türlü teşebbüsât-ı âliye ve münasebat-ı cemile ile bertaraf olunmasına kat’iyen muvaffakiyet kazanılmasıdır. Bu da en yüce hasâfetlerin tatbikiyle bi-lutfi huda harekât-ı milliyece bu nikatın pezîrâ-yı istikrar kılınmasındaki mazhariyetlerle tev’emdir...
Baki arz-ı muhabbet ile gözlerinizi iştiyak ile telsîm ederim. Bu kâğıdımın bir suretini Heyet-i Temsiliye’ye göndermek lutfunu diriğ etmezseniz hakayık-i âliyenin tamamen ve iştiraken neşrine lütfetmiş olursunuz muazzez efendim.
Erkân-ı Harbiye Mirlivası
Abdülkerim
Vesika 114
Telgraf |
Trabzon, 18.9.35 |
Sivas’ta Şarkî Anadolu Heyeti Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Mümessiline
Hükümetimizin bizden kat’-ı rabıta etmek ıztırârında kaldığı surette dahi bizim hükümetimizden fekk-i irtibat etmemiz esası üzerine tertip edilmiş olan Şarkî Anadolu Vilâyâtı Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti nizamnamesinin dördüncü maddesinin sarahatine mugayir ve menâfi-i milliyeyi muhil olan altı maddeyi kabul etmiyoruz. Ma’rûzâtımızın zât-ı şâhâneye iblâğı ciheti ise bir heyet-i seferiye ile temîn olunabilir kanaatindeyiz. Merciiyet meselesi için muhhaberât-ı resmiyenin ber-sâbık icrasına mümânaat edilmemesi kâfidir. Meselenin cihât-ı sâiresi hakkında İzzet ve Servet Beylerin telgraflarını tasvip ettiğimizi maa’l-ihtiram arz eyleriz.
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi
Rıza
Belediye Reisi
Hüseyin Hamdi
Vesika 115
Erzurum’da Kâzım Paşa ile makine başında muhhaberât
Telgraf |
Sivas, 19 Eylül 335 |
S — Ardasa’ya ne vakit teşrif buyuracaksınız?
Evvelâ Trabzon’dan gelen son bir telgrafı aynen arz edeceğim. Ba’dehu görüşmeğe devam ederiz.
Suret
Sivas’ta Şarkî Anadolu Heyeti Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Mümessili’ne: Hükümetimizin bizden kat’-ı rabıta etmek ıztırında kaldığı surette dahi bizim hükümetimizden fekk-i irtibat etmememiz esası üzerine tertip edilmiş olan Şarkî Anadolu Vilâyâtı Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti nizamnamesinin dördüncü maddesinin sarahatine mugayir ve menâfi-i milliyeyi muhil olan altı maddeyi kabul etmiyoruz. Ma’rûzâtımızın zât-ı şahanaye iblâğı ciheti ise bir heyet-i seferiye ile temîn olunabilir kanaatindeyiz. Merciiyet meselesi için muhhaberât-ı resmiyenin ber-sâbık icrasına mümânaat edilmemesi kâfidir. Meselenin cihât-ı sâiresi hakkında İzzet ve Servet Beylerin telgraflarını tasvip ettiğimizi maa’l-ihtiram arz eyleriz. 18.9.35, Belediye Reisi Hüseyin Hamdi, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Rıza.
C — Amerikalıların Erzurum’dan gitmesinden sonraya ta’lîk ettim. Trabzon Valisi ile dün gece makine başında görüştüm. Hulâsasını arz edeceğim. Burada makine başında Paşa Hazretleri, Kâzım, Rüştü, İbrahim Tali, Saffet, Mustafa ve Fahri Beyler vardır. Oradaki zevâtın da bildirilmesi ricâ olunur.
Vali bendenizle görüşmek için mukaddeme olarak şâyân-ı dikkat bir direnmeden sonra esasa girişti. Şu vaziyetin ıslahı için çareler taharrisi arzusunda olduğunu söyleyerek şu sualleri sordu:
- Bu hal devam ederse siyasî, malî, iktisadî ve idarî vaziyetimiz ne olacaktır.
- Dersaadet’in sükûtu devam ederse ne gibi tedâbîr-i müessire düşünülmektedir. Mülk ü milletin saadeti düşünüldüğü cihetle bu gayeye vusûl için ne gibi mevâni tahaddüs edebileceği düşünüldüğü.
- 324’te Selânik iş’ârâtı ve Otuz Bir Mart’ta Hareket Ordusu muâmelâtı ve Mahmut Şevket Paşa’nın temînatına rağmen bi’l-âhire bir şekl-i garip hudûsü acaba şüphe-âver birer mâsebak teşkil etmez mi. Gerek ordu gerek vilâyât cânibinden Kabine’ye adem-i itimat meselesi daha başka yolda tutturulmuş olsaydı acaba daha müessir olmaz mıydı. Selâtin içinde bir mevki-i mümtaz işgal eden şevket-meâb efendimize daha başka yoldan tedâbîrle ma’rûzâtta bulunularak emniyet-i şâhâneleri celp edilemez miydi.
Bunlara karşı verdiğim cevaplar:
- Bu hal devam ededursun. Evvelâ her ferd-i millet ve hükümet vazife-i namus ve hamiyeti yapmalı. Yani ihanet eden bu hükümeti istifaya davet ve icbâr etmeli.
- Dersaadet’in sükûtu devam edemez. Çünkü pâdişâhımız efendimiz hazretleri bu kabinenin hıyanetine muttali olunca bunları bir dakika mevkilerinde tutmayacak ve âmâl-i meşrû’a-i milliyeye istinâd eden akl ü tedbire bi-hakkın mâlik meşrû’ bir kabineyi iş başına getirecek ve bunlar da siyasî, iktisadî ve sâir tedbirleri yapacaklardır. Zât-ı şâhâneleri bu ihanete muttali olmak için vaziyet vesâit-i muhtelife ile hâk-i pây-i hümâyûna arz edilmiştir.
- Bugünkü vaziyetin 324 ve 31 Mart vaziyetleriyle mukayesesi mümkinü’t-tasavvur bile değildir. Bugün millet hakk-ı meşrû’unu müdafaa ve istimâl ediyor. Maksat diktatörlük ihsâs etmekse buna artık bu memlekette imkân tasavvur olunamaz. Pâdişâhımız efendimiz hazretlerine karşı da ubûdiyet ve sadakatimiz pek derin ve lâ-yezâldir ve bunun içindir ki vecâib-i ta’zîm ve ubûdiyete tevfîk-i sadakatle şikâyetlerimizi hilâfetpenâh efendimize i’lâm ettik.
Bundan başka Vali İstanbul’a açıkça mürâcaat etmeye davet olunmuş ve Ömer Fevzi haininin derdesti esbâbının istikmâli diyerek bu gibi hainlerin beyanname ta’lîki ve sâire gibi zehr ü afet saçmamaları hususlarının temîni temenni olunmuştur. Vali, İstanbul’a bir heyet gönderilerek keyfiyetin hâk-i pâya arzını ve bu heyetle kendisinin de gitmesini teklif etmiş ise de bizim vesâit-i muhtelife ile arz-ı keyfiyete tevessül ettiğimize göre bu fikirden nükûl etmiştir. Böyle bir heyetin gitmesi ve buna saray ahvâline vâkıf olan Gümüşhane Murahhası Zeki Bey’in de ilâvesi teklif edilmektedir.
Vesika 116
Dikkatle keşîde ve ahz edilecektir. |
Torul, 21.9.35 |
Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Burada birkaç gündür dağdağayı mûcib olan Trabzon murahhaslarının serd ettikleri itiraz, Vilâyât-ı Şarkiye Kongresi mukarrerâtına muhâlif olarak üç zatın gitmesi lâzım iken adedinin arttırılması, Sivas’ta Heyet-i Temsiliye tesis ve bu heyete şerâit-i lâzimeyi hâiz olmayan zevâtın tayin edildiği ve Sivas tâbi olacak iken metbû’ bir hale getirilmesi ve Dersaadet ’le iade-i münasebet edilmesi cümleleriyle hulâsa edilebilir. Bu gibi tarihî ve fevkalâde anlarda kuvânın tevhîdi ve âmâl-i milliyeye müntehap zevâtın tercüman ve heyet-i umumiyeye yalnız bu kuvvetin nâzım olması farzdır. Bu zaruret şekli bilhassa Vilâyât-ı Şarkiye’nin bilâ-kayd ü şart Kongre’ye mutâ’ ve münkad bulunması da harekât-ı milliyenin mehdi olan Vilâyât-ı Şarkiye’nin bir kısmını temsil eden Trabzon murahhaslarıyla Kongre arasında pek cüz’î dahi olsa su-i tefehhüm husûlünü arzu etmiyorum. Trabzon murahhaslarını temîn ve teskin edeceğimden vârid olan iddiaya mukabil evvel-i emirde Kongre nokta-i nazarının iş’âr buyurulmasını istirham ederim. Bir de fazla evhâma dûçâr olan pâdişâhı büsbütün İngilizlerin ve Ferit Paşa Kabinesi’nin kucağına atmamak ve bi’n-netice vatanın masûniyetini temîn etmek için zât-ı şâhâneyi Kongre’nin maksad-ı ulvîsi ile teessüsünü icap ettiren esbâb ve makam-ı saltanat ile millet arasına kundak sokan Ferit Paşa Kabinesi’nin seyyiâtını anlatmak maksadıyla Dersaadet’e mütenekkiren bir heyet i’zâmı muvâfık olacağını, bu heyete murahhas Zeki ve Servet Beyler dahil edilirse memnunen kabul edeceklerini Zeki Bey ifadesiyle arz eder; Kongre’ye en sadık bir fırkanın kumandanı sıfatıyla cümle mümessillere takdim-i hürmet eylerim efendim.
Trabzon Valisi görüşmek üzere 22.9.35’te Ardasa’ya gelecektir. Neticesini arz ederim.
Kaymakam
Halit
Vesika 117
Dakika tehiri gayr-i câizdir |
Torul, 24/25.9.335 |
Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
- 9.35 tarihli ma’rûzâtım Trabzonluların itirazlarını hulâsa ederek Kongre’ye arz etmek, Kongre’nin bu bâbda nokta-i nazarını anlayarak Trabzon murahhaslarını hâh u nâ-hâh yola getirmek fikriyle yazılmıştır. Şahsım ve fırkam dahi bana ittibâen Kongre’yi muhterem tanır, histe ve emelde bir olan Kongre’nin her bir emrini büyük bir iftiharla yaparız. Bilmem bunun için temînat vermeye lüzum var mıdır.
- Trabzon muhalefetinin merkezini teşkil eden Trabzon Valisi Galip Bey Kolordu ile Erzurum Valisi’nin davetini kabul edip Erzurum’a gitmediğinden ve bi’z-zarure kuvve-i müsellaha ile mahfuzen bu gece 24/25 Erzurum’a gönderdim.
- Heyet-i Mümessile’nin kısm-ı mühimmini tanıdığımdan cümlesine tekrar arz-ı hürmet eyler ve kemâl-i cesaretle vazife-i milliyelerine devamlarını ve muvaffakiyetlerini niyaz eylerim Paşa Hazretleri.
Kaymakam
Halit
Vesika 118
Şifre |
Sivas, 28.9.35 |
- O. 15 Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa Hazretlerine
C: 27.9.35 tel:
İstanbul Hükümeti’nin Abdülkerim Paşa’yı tavsit ederek cihet-i telif aramakta ve bir heyet göndermeyi ricâ etmekte olduğuna dair dün makine başında sekiz saat devam eden muhaberenin hulâsasını zat-i âli-i biraderânelerine bugün arz ettik. Bunun mütâlaasından sonra mevzu-i bahis müracaata lüzum görülüp görülmeyeceğinin iş’ârını ricâ ederiz. Lüzum görüldüğü takdirde Trabzon Valisi’nin, Dahiliye Nâzırı Âdil Bey’den harekât-ı milliyemize muhalefet hususunda hiçbir farkı olmadığından kendisinin harekât-ı necîbe-i milliyemize hiçbir suretle müdahalesine müsaade buyurulmaması Heyet-i Temsiliye kararıyla ricâ olunur.
Heyet-i Temsiliye namına
Mustafa Kemal
Vesika 119
Şifre halli |
Erzurum, 30.9.35 |
- O. 3 Kumandanlığı’na
Heyet-i Temsiliye’ye:
Abdülkerim Paşa ile olan muhavere geldi. Buna nazaran artık Erzurum’ca hiçbir teşebbüse lüzum kalmadı. Trabzon Valisi’nin bu gibi işlere karıştırılmaması hakkındaki mütâlaa-i âlilerinin pek musîb olduğunu arz eylerim.
- O. 15 K.
Kâzım
Vesika 120
Mutasarrıf Suat Beyefendi’ye
Zât-ı âlinize Heyet-i Temsiliye kararıyla son günlerde vuku bulan tebligat tamamen alınmış ve icâbatı yapılmış mıdır? Lütfen bildirilmesini ricâ ederim.
Mustafa Kemal
İzmit, 20.10.35
Mustafa Kemal Paşa’ya
C: Efendim. Tebligatı İzmit’te aldım. Şu kadar ki İzmit’in hâlet-i ruhiye ve ahvâl-i hususiyesi itibarıyla memlekette zerre kadar ihtilâf ve şûriş olmaması hem memur ve hem vatandaş sıfatıyla vicdanî vazifem olduğu için ahaliyi serbest bırakarak dinlemeyi en doğru bir hareket buldum. Şu kadar ki bazısı teşkilât-ı milliyenin büyük masraflarına iştirak ile günde asker beslemek için (?) lira talep olunacağı, diğer biri gençler tekrar silâh altına alınarak İstanbul üzerine yürüneceği, bir üçüncüsü İttihat Fırkası’nın memlekete muzır olmuş ve idâre edememiş olanlarının tekrar mevki-i iktidara geleceği yolunda her biri başka ehemmiyette ve avâmın çekinmesine en müessir sebepler şâyi oldu. Bazıları da İstanbul’un pek yakınlığı hasebiyle oradan kuvvet geleceğini işâa etti. Bu esbâbdan zuhûra gelen tefrîka ve ihtilâf-ı ârâ fi’l-hakika Heyet-i Temsiliye’den bu hususlarda izâhât istemek ve bu teşkilâtın bilhassa İttihat Hükümeti’ni evvelki şeklinde ihyâ olup olmadığını kat’iyen anlamak azminde oldular. Bendeniz en bî-taraf bir adam olmak üzere muhafaza-i sükûn ve asayişle en büyük alâkadar ve mükellefim. Adapazarı’nda ma’rûz kaldığım emr-i vâki karşısında en kavî ve hâlis hissiyâtımı ahaliye izhâr etmiştim. Çünkü onlar samimî bir hisle hareket ederek eminim ki bâlâda arz ettiğim sualleri sormamışlardı. İzmit’in vaziyeti bu ve sâir esbâbdan dolayı pek müşkil ve mütegayyirdir. Tatmîn edilmeye muhtaçtır. Bendeniz her kim ve her ne için olursa olsun neticesi mechûl bir maceraya başkalarını sevk etmeyi doğru görmem. Hükmüm bu hususta yalnız kendime geçer. Binâenaleyh teenni ve ihtiyat edilmesi tarafdârı olduğumu tam bir tecrübem üzerine arz ederim. Mütâlaa-i devletlerini istirham ediyorum efendim.
Ali Suat
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle