Mustafa Kemal Atatürk - Nutuk/10. bölüm/Asi Ethem ve kardeşleri aleyhine harekat-ı fiiliyeye geçilmesini…
Efendiler, Kütahya’ya, Heyet-i Vekile kararını ve heyetin avdeti lüzumunu tebliği müteakib cephe kumandanlarına da asi Ethem ve kardeşleri aleyhine harekât-ı fiiliyeye geçmelerini emrettim.
Efendiler, harekât-ı askeriyeyi çapulculuktan ve devlet teşkil ve idâresini şunun bunun masum çocuklarını fidye-i necât dilenmek için dağlara kaldırmak haydutluğundan ibaret zanneden, şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla bütün bir Türk vatanını iz’âc ve Türk milletinin Büyük Meclisi’ni kendileriyle işgal eden hayâsız, had-nâ-şinâs, küstah ve herhangi bir düşmanın boğaz tokluğuna casusluğunu, uşaklığını yapacak kadar pest ve erzel tıynette bulunan bu kardeşleri, ellerindeki azamî kuvvet ve istinâd ettikleri düşmanlar da dahil olduğu halde, te’dîb ve tenkîl etmek suretiyle, inkılâb tarihimizde, bir ibret-i müessire misâli kaydetmek zarurî görüldü. Onun için şu tertibâtı almıştık:
Bursa’da bulunan Yunan kuvvetlerine karşı, bir piyade fırkası terk olunarak, iki piyade fırkası ve bir süvari livası, Eskişehir ’in garb-ı cenubîsinde ve Kütahya istikamet-i umumiyesinde tahşîd edilmişti. Uşak’ta bulunan Yunan kuvvetlerine karşı da yalnız bir tabur cephede terk olunarak, iki piyade fırkası ve yedi süvari alayı, Dumlupınar civarında ve kezalik Kütahya istikamet-i umumiyesinde tahşîd edilmişti. Kuvvetlerimiz, hareket emrini alır almaz, derhal Kütahya’da bulunan âsi Ethem kuvvetleri üzerine yürüyüşe geçtiler. 29 Kânunuevvel 336 günü Kütahya’yı işgal ettiler. Üç gün sonra da Garp ve Cenup Cephelerinden hareket eden bütün kuvvetlerimiz, Kütahya’nın 30-40 kilometre ilerisinde ve Gediz istikamet-i umumiyesinde bir hatta birleştiler. Âsi Ethem, kuvvetlerini hiçbir yerde tevkif ve mukavemet ettirmeğe cesaret edemeden Gediz üzerine çekilmişti.
Efendiler, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin şuurlu ordusu kendisini ve Büyük Millet Meclisi ve Hükümeti’ni istisgar edecek kadar beyinsizlik ve gurur-ı eblehâne gösteren bu âsilere, lâyık oldukları sille-i te’dîbi vurmak için, zapt olunmaz bir hiddet ve şiddetle hareket ediyorlardı. Nefes almaksızın firâr eden âsi Ethem, Dersaadet’te Sadaret-i Uzmâ’ya diye şu telgrafı veriyordu:
Ankara’da tevkif edilen rüfeka-yı muhteremenizin İstanbul’a iade edilmeleri için Ankara Meclis Riyâseti’ne keşîde ettiğim protestoname ber-vech-i zîr maruzdur. Şimdiki halde Millet Meclisi’nin kararıyla taarruza ma’rûz bulunuyorum. Kuvvetim müdafaaya hatta taarruza bile kâfi olmakla beraber cephe ve cenahım Yunanlılarla temasta bulunduğundan ve suret-i hareket hakkında Yunan Kumandanlığı’yla itilâf edilmiş ise de muvafakat-i devletlerinin inzimamı her cihetten lâzım görülmekle icra-yı icabı ve muhhaberât ve emr-i devletlerinin vusûlünün temîni için, Gediz telgraf hattının tamir ve ıslâhı maruzdur ferman.
Havalisi Kumandanı ve Elyevm
Umum Kuvâ-yı Milliye Kumandanı
Ethem
Efendiler, bu telgrafnamede münderic, protestoname denilen bir hezeyanname, hakikaten Meclis Riyâseti’ne çekilmiş ve bir celse-i hafiyede Meclis’e okunmuştu. Bunda kullanılan elfâz ve tâbirat, o kadar galiz ve o kadar bî-edebânedir ki bir defa okunduktan sonra, tekrar aynen okunmasına ve istimâına tahammül edilememişti. Bu kadar âdi bir hezeyannameyi, huzurunuzda da arz etmeye lüzum görmüyorum. Bu hezeyanname ile mebusların şahıslarına hakaret, Meclis-i Millî’nin meşrû’iyetine tecavüz edilerek, İzzet Paşa heyetinin İstanbul’a harekette serbest bırakılması talep olunuyordu.
Efendiler, kuvvetlerimiz Kütahya’ya girerken, ben de Meclis ’te bazı mebuslar tarafından istîzâha çekilmiş bulunuyordum. Âsi Ethem’e karşı hareket, ona taarruz, onu takip etmemize itirazlar ediliyordu. Fuat Paşa’nın Ethem ve kardeşini hüsn-i idâre edebildiğinden, değiştirilmemesi muvâfık olurmuş. Bütün ihtilâfâta sebebiyet veren, yeni tayin ettiğim kumandanların tecrübesizlikleri ve hale mutabık tavır ve tarz-ı harekette bulunmamaları imiş... Orduda ciddiyet ve intizam aramak zamanı mı imiş. Ya Allah muhafaza etsin, Ethem Bey orduyu dağıtırsa ne yapacakmışım? Bu kadar mühim bir hadiseye kim ve nasıl karar vermiş? Böyle bir karar Meclis haberdâr edilmeksizin nasıl alınırmış gibi birçok sualler ve tenkitlerden sonra, her halde Ethem Bey ve kardeşleri, vurulmamalıdır talepleri serd olundu. 29 Kânunuevvel gününün bütün celselerini ve 30 Kânunuevvel gününün birkaç hafî celsesini izâhât vermekle geçirdim. Vaziyetin bütün safahatını vesâikiyle, delâiliyle, hakayıkıyle izaha çalıştım. Bütün bu izâhâtıma rağmen, münakaşa bir türlü hitam bulmuyordu. Her şeyden sarf-ı nazar, yalnız Meclis’in meşrû’iyetine tecavüzü mutazammın telgrafname, sahiplerini Hıyanet-i Vataniye Kanunu’na çarptırmaya kâfi iken, bu âsilerin aylardan beri irtikâb edegelmekte oldukları isyankâr vaziyetleri ve hükümet-i milliyeyi yıkmak, kendi akıllarınca başka nev’î bir hükümet teşkil etmek fikirlerini, tatbike yeltenmeleri nazar-ı dikkate alınmak istenmiyor, bilakis tenkîlden, tecziyeden tahlîsine çalışılmak isteniyor gibi idi. Bunun kısaca sebebini izah edeyim. Efendiler; mebuslardan bazıları, vaziyetin şahsî ve hissî iğbirârlardan tevellüd ettiğine zâhib olmuşlardı. Fi’l-hakika bu vadide, namütenahi propaganda yapılmış ve efkâr-ı umumiye ızlâl edilmek istenmişti. Yine kuvvetli ve mübâlâğalı telkinlerden, Ethem kuvvetlerinin çok ve mağlûp edilmesi müşkil olduğu zannında bulunarak, ordu ile müsaademesi halinde, ordunun çil yavrusu gibi dağılacağını ve o zaman, hakikaten vaziyetin fecî olabileceğini tasavvur ediyorlar ve böyle bir müsaademe-i fiiliyeye mâni olmayı muvâfık mütâlaa ediyorlardı.
Efendiler, bu mütâlaaları musîb görüp ona göre hareket etmenin neticesi, emirberlikten gelen ve esasen daha yüksek bir kabiliyet-i fikriyeye mâlik bulunmayan Ethem’in, koskoca Türk vatanında diktatörlüğünü kabul ve tasdike müncer olacağını anlamamak kabil miydi?
Meclis’in heyecan ve tereddüdünü izâle edecek, tatmînkâr bir surette idâre-i kelâm ederek, hafî celseler müzâkerâtını netâyic-i fiiliyeye intizâren kapattık.
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle