Komşuluk hukukundan doğan haklar
Komşuluk, belli bir alandaki taşınmazlarda oturanlar veya işyeri olanlar ya da birbirine yakın taşınmazlardan yararlananlar arasındaki ilişkiyi tanımlayan bir hukuk kavramıdır. Komşu sayılabilmek için taşınmazların birbirine bitişik olması şart değildir.
Taşınmazlardan birindeki taşkın eylemin etkilerinin ulaşabileceği alan içinde bulunan diğer taşınmazların tümü, komşu sıfatına haiz olarak kanunun öngördüğü haklardan yararlanabilirler.
Komşuluk Hakkı Kanunu
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Komşuluk Hakkı” başlıklı bölümden karşılığını bulduğu üzere “Herkes, taşınmaz mülkiyetinden doğan yetkilerini kullanırken ve özellikle işletme faaliyetini sürdürürken komşularını olumsuz şekilde etkileyecek taşkınlıktan kaçınmakla yükümlüdür. Özellikle taşınmazın durumuna, niteliğine ve yerel âdete göre komşular arasında hoş görülebilecek dereceyi aşan duman, buğu, kurum, toz, koku çıkartarak, gürültü veya sarsıntı yaparak rahatsızlık vermek yasaktır.”
Taşkınlıktan amaç ise, komşuluğun olağan hoşgörü sınırlarını aşan ve komşunun kendisi ve ailesi ile taşınmazı zararına aşırı derecede etkili olabilecek iş ve eylemlerdir.
634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nda ise “Kat malikleri gerek bağımsız bölümlerini, gerek eklentileri ve ortak yerleri kullanırken doğruluk kaidelerine uymak, özellikle birbirini rahatsız etmemek, birbirinin haklarını çiğnememek ve yönetim planı hükümlerine uymakla, karşılıklı olarak yükümlüdürler.”
Görüldüğü üzere kat maliklerinin, kiracıların, oturma hakkı sahiplerinin veya bağımsız bölümden devamlı olarak yararlanan kişilerin birbirlerini rahatsız etmemeleri, birbirleri arasında hoş görülebilecek dereceyi aşan gürültüye mahal vermemeleri gerekliliği kanun koyucu tarafından öngörülmüştür. Peki dikkate almayanlara karşı ne tür bir yol izlenmesi uygun olacaktır?
Komşuluk Hukuku İhlali
Somut uyuşmazlık bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği belirtilmek üzere ilk olarak bir ihtarname keşide edilmesi ve mevcut rahatsızlığın muhataba iletilmesi, muhatap tarafından konuya ilişkin gerekli düzeyde aksiyon alınmadığı takdirde dava sürecinin başlatılması uygun olacaktır.
Mahkeme tarafından rahatsızlığın varlığına ilişkin kanaat oluşması durumunda önleyici tedbirlere başvurulması düşünülecek, yeterli olmayacağının anlaşılması üzerine kesin hükümler tesis edilecektir. Mevcut rahatsızlığın kişilik haklarını zedeleyecek boyuta ulaşması manevi tazminat talep etme imkanı sağlayacaktır.
Kaynak: hurriyet.com.tr
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle