Kimliksiz nesiller
Sosyal medyanın gelişimi ve yaygınlaşması ile yepyeni bir nesil meydana geliyor. İstediğini söyleyen, istediğini yapan, istediğini paylaşan. İstediğini yapmayı ve söylemeyi özgürlük sanan yepyeni bir nesil oluştu. Dahası başkasının mutsuzluğu ile mutlu olan, başkasının acısıyla beslenen bir nesil. Tıpkı kanla beslenen vampirler gibi değişik ve hiç kimsenin görmediği duymadığı farklı bir nesil. Dünya küreselleşti ve artık her şey çok fazla ulaşılabilir durumda. Ancak ülke olarak biz, biz olmaktan çıktık.
Ne çabuk unuttuk biz Osmanlı torunları olduğumuzu, ne çabuk unuttuk Müslümanlığımızı, dinimizi ve imanımızı. Bu kadar kolay mıydı kimliksiz olmak. Sosyal medyaya girince, inanç ve sosyal kimlik gömleğimizi çıkarıp öyle giriş yapıyoruz, sanki.
Öyle tuhaf bir haldeyiz ki; sevgi, saygı, empati hissetmiyoruz. Birisi “bizim ayağımıza bastığında” veryansın ederken, biz başkalarının “başına bastığımızda” ne var ki diyebiliyoruz. Anne babalar veya yeni nesil öğretim sistemi ama bir yerde bir hata yapıyoruz.
Suçu küreselcilere atmak veya bunlar evangelist oyunları demek çok kolay kaçamaklardan biri ama elbette doğruluk payı var. Ülkemiz ve dünya neslini bozmak için, düşünceden arız, sadece arzulayan ve isteyen, sadece eğlenen ve eğlence odaklı yaşayan bir nesil oluşturmaya çalışıyorlar. Bunu kısmen başardılar ama işin doğrusu biz buna karşı pek de direnmedik. Eskiden de ahlaksızlık vardı elbette ve teknoloji eksikliğinden çoğu sümen altı yapılır ve duyulmazdı. Ancak şimdi ahlaksızlık çok çabuk duyuluyor ancak ahlaksızlığın teşvik edici unsurlarla süslü olması çok daha acı verici. Sosyal medyada en sapkın milletlerin, Müslüman ülkeler olduğunu söylemek ne kadar acı verici biliyor musunuz? Nesil yetiştirmekte bir hata yapıyoruz, anne baba olarak, eğitim sistemi olarak sadece bilgi ağırlıklı ve ezber ağırlıklı sistem üzerinde çalışıyoruz. Sınav odaklı çalışan çocuklar, sosyal medyada en küçük bir mecra bulduklarında oradan ayrılamıyorlar.
Çocuklarımıza ahlak, kültür, edep, saygı ve sosyal saygı, sosyal görgü öğretemiyoruz. Onun yerine adam vurma, racon kesme, delikanlılık ayakları, bitirim ağızları gibi jargonlar ve hayat tarzlarını öğretiyoruz. Tabi ki televizyon ve aktif medya aracılığı ile. Dizilerimiz, filmlerimiz nasılsa, gençler de öyle evriliyor. Sizin ayıla bayıla izlediğiniz, her sahnesinde yüzlerce adamın öldüğü, onlarca kadının sevgilileri tarafından tokatlandığı o filmlerde gençlerimiz bilinç altı mesajları çoktan aldılar bile. Siz artık yapma etme deseniz de o çocuk bunun doğruluğuna inanıyor. Çok klasiktir; çocuklar ilk 5-15 yaşlarında anne babalarına hayran kalırlar. 30 yaşlarına kadar annem babam amma da cahilmiş, bunlar beni hiç anlamıyor, düşüncesi sarar bütün benliğini. Sonuna kadar anne babaya isyan ve itiraz başlar. Sanki kendi yaşadıklarını ailesi hiç yaşamamış gibi düşünür. 30’undan sonra ailem sanki doğru söylüyor, keşke onları dinleseydim demeye başlar. 50’sinden sonra ise ah anam, vah anam, canlarım der, dizlerinin dibinde uyumaya çalışır ama çoktan iş işten geçmiştir bile.
Kısacası çocuklarımızı daha iyi yetiştirmeye gayret etmezsek, ülke yepyeni bir jenerasyon ile karşı karşıya kalacak. Sevgisiz, saygısız, empatisi olmayan, bilgisi olmayan, ancak para kazanma ve lüks yaşam odaklı bu yeni nesil, ülkeyi felakete ve mutsuzluğa sürükleyebilir. Devlet olarak ve aile olarak kendimize çeki düzen vermeli ve daha sağlam nesiller yetiştirmek için mücadele etmeliyiz. Bu arada, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının da sadece “dayak yemiş kadınların bakanlığı” kisvesinden çıkıp daha verimli ve etkin çalışması gerekli. Toplumsal mutsuzluğun ve ekonomik uçurumun artmasının; ülkemizde de intiharların artışına sebebiyet verdiğini, cinnetlerin artışını tetiklediğini, trafikte korna çalan bir adamcağızın bile öldürüldüğünü, bireysel ve toplumsal tahammülsüzlüğün çok arttığını ve dahası bunun seçim sonuçlarına bile etki ettiğini söylemek pek yanlış olmaz.
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle