Kedi
Evcil kedi (Felis catus ya da Felis silvestris catus), küçük, genelde tüylü, evcilleştirilmiş, etobur memeli. Genelde ev hayvanı olarak beslenenlere ev kedisi, ya da diğer kedigillerden ve küçük kedilerden ayırmak gerekmiyorsa kısaca kedi denir. İnsanlar kedilerin arkadaşlığına ve haşarat ve ev zararlılarını avlayabilme yeteneğine önem vermektedir.
Kediler anatomik olarak güçlü, esnek bedenleriyle, hızlı refleksleriyle, keskin, geri çekilebilen pençeleriyle ve küçük avları öldürmeye uyarlanmış dişleriyle diğer kedigillere benzerler. Kediler insan kulakları için çok zayıf ya da çok yüksek frekanstaki sesleri duyabilirler. Karanlığa yakın ortamlarda görebilirler. Çoğu memeli gibi, kediler insanlara göre daha zayıf renkli görüşe ve daha güçlü koku almaduyusuna sahiptir.
70'ten fazla kedi ırkı olduğu tahmin edilmekle birlikte çeşitli uluslararası organizasyonlar tarafıdan tanınan ırkların sayısı tescil eden kurumun standartlarına göre farklılık gösterebilmektedir. Bu sayı, (IPCBA) International Progressive Cat Breeders Alliance tarafından 73, ABD merkezli en büyük ikinci organizasyon olan TICA (The International Cat Association) tarafından 58, CFA (The Cat Fanciers' Association) tarafından 44, Lüksemburg merkezli Federation International Feline (FIFE) tarafından 43 olarak açıklanmıştır.
Kediler, tek başlarına avlanmalarına rağmen sosyal bir türdür. Kedilerde iletişim, kedi feromonu ve kedilere özgü vücut dilinin yanı sıra seslenme çeşitliliğini (miyavlama, mırıltı, sesini titretme, tıslama, hırıltı ve gırtlaksı ses) de içinde barındırır.
Kediler yüksek bir üreme oranına sahiptir. Kontrollü üreme halinde, çoğalabilirler ve tescilli cins hayvanlar olarak gösterilebilirler. Ev kedilerinin üreme kontrolündeki kısırlaştırma ile oluşan başarısızlık ve eski evcil hayvanları terk etme dünya çapında, hayvan nüfus kontrolünü gerektirecek kadar fazla sayıda sokak kedisiyle sonuçlandı. Bu nüfus sadece Birleşik Devletler'de 60 milyona kadar çıkmıştır.
Kediler Antik Mısır'da tapılan hayvanlar olduğundan beri, genellikle orada evcilleştirildiklerine inanılır, ama Neolitik dönem kadar eskiye dayanan evcilleştirme örneklerinin de olma olasılığı vardır.
2007'deki genetik bir çalışma, evcil kedilerin milattan önce 8000'de, Orta Doğu'da Afrika yaban kedisi (Felis silvestris lybica) soyundan türediğini ortaya çıkardı.Scientific American'a göre, kediler Dünya'daki en popüler evcil hayvandır ve günümüzde insanların yaşadığı hemen hemen her yerde bulunmaktadırlar.
Etimoloji
Türkçeye muhtemelen Arapçadan geçen kedi adı neredeyse evrenseldir ve pek çok dilde aynı sözcüğün varyasyonları şeklindedir: İngilizce cat, Bulgarca kotka, Polonyaca kot, Arapça qitt (erkek kedi) vs. Kedi sözcüğü muhtemelen Afrasya (Hami-Sami) kökenlidir.Buradan Latinceye ve diğer Avrupa dillerine yayılmıştır. Latincede MS 75 yılında cattaşeklinde, Bizans Yunancasında MS 350 yılında katta şeklinde görülür.MS 700'lü yıllarda Avrupa'da, yine Latince kökenli ve kedi anlamına gelen feles sözcüğünün yerini alarak, yaygın şekilde kullanılmaya başlanmıştır.
Pisi ve puss gibi sözcükler ise muhtemelen kedilerin tehdit edildiklerinde çıkardığı his sesine benzetilerek oluşturulmuştur. Bu sözcükler bazı dillerde kedi kelimesi ile birleştirilerek yine kedi anlamında kullanılır: Romence pisica, İngilizce pussycat gibi.
Köken ve tarihçe
Modern memelilerin evriminde "kedi paterni" çok erken dönemlerde belirginleşmiştir. Pek çok memeli türünün ataları birbirinden neredeyse ayırt edilemez şekilde iken kedilerin ataları tipik kedi biçimini almıştı. Kediler ilk olarak Pliyosen Çağında (5,3-3,6 milyon yıl önce) ortaya çıktı ve inanılmaz bir şekilde, günümüze dek çok az değişikliğe uğradı.
Evcilleşme
Antik kökenleri tam olarak bilinmese de evcil kedinin kökenleri en az 9.500 yıl öncesine, Orta Doğu'da ziraatin başladığı dönemlere kadar gider. Güney Kıbrıs'ta bir insan iskeletinin yanında bulunan bir kedi iskeleti aynı döneme denk gelir. Çin'de bulunan yaklaşık 5.300 yıllık fosil kayıtlarına göre de günümüzün evcil kedisi cüssesinde kediler ziraatle uğraşılan bölgelerde tahılla beslenen kemirgenleri avlıyorlardı. Bu bulgulara dayanılarak kedilerin, zararlıları avlamaları için, çiftçiler tarafından beslendikleri veya varlıklarına müsaade edildiği düşünülür. Kediler Çin'de 5. ve 6. hanedanların döneminde (yak. MÖ 2465-2150) kutsal sayılmakla birlikte, bu dönemde henüz evcil olup olmadığı kesin olarak bilinmez. Kediler, muhtemelen, tahılları korumaktaki etkinliğini fark eden Antik Mısırlılar tarafından evcilleştirilmiştir. Kedilerin evcilleştirildiğine dair en güvenilir bulgular, MÖ 1500 tarihinden sonrasına rastlar.
Bugün genetik anlamda geçmişi eski çağlara dayanan evcil kedi cinsi 2 taneyle sınırlıdır. Bunlar Mısır Mau'su ve Habeş cinsi kedilerdir.
Arkeologların ve antropologların, insanoğlunun yaşamış olduğu mağara devri ile ilgili araştırmalarında birtakım kedi kemiklerine rastlanmaktadır, ancak bunların vahşi kedilere ait oldukları düşünülmektedir. Diğer taraftan, arkeolojik incelemeler, kedinin, bundan 3500 yıl önce Mısır toplumunda tamamen evcilleştirilmiş olarak yaşadığını ortaya koymaktadır. Ancak bu evcilleştirme sürecinin ne zaman başlamış olduğu tam olarak tespit edilememektedir.
Bugün, İsrail'in Batı Şeria topraklarında bulunan tarihi Jericho (Arapçası: Eriha) şehri civarında yapılan Neolitik Devire ait kazılarda zamanımızdan 9500 yıl öncesine ait kedi kemikleri bulunmuştur. Bu konuda fikir oluşmasına yarayan bir diğer husus da 1983 yılında Güney Kıbrıs'ta, bundan 9500 yıl öncesine ait bir kazıda, bir kediye ait olduğu tespit edilen bir çene kemiği bulunmuş olmasıdır. Bilinen bir başka gerçek de Kıbrıs adasında hiçbir zaman vahşi kedilerin yaşamamış olduğudur. Bu durumda, bu kedinin ancak deniz yolu ile, insanlarla birlikte Kıbrıs'a gelmiş olacağı sonucuna varılmaktadır. Arkeologlar, insanların o günkü basit teknelerine etrafa saldıran, tırmalayıp parçalayan vahşi bir kediyi alarak yola çıkıp, yeni yerleşim yerleri aramaya kalkışmalarının düşünülemeyeceği noktasından yola çıkarak, bu kedinin ehlileştirilmiş bir kedi olduğu konusunda hemfikirdirler. Bu düşünceden hareketle kedinin ehlileştirilme sürecinin zamanımızdan 8000 yıl önce başlamış olacağı sonucuna varabiliriz.
Diğer taraftan, bugün dünyanın dört bir yanına dağılmış olan kedilerin iki cins vahşi kediden türemiş olduğu tespit edilmiştir:
- Afrika Yaban Kedisi (Felis silvestris lybica)
- Avrupa Yaban Kedisi (Felis silvestris silvestris)
İlk evcilleştirilen vahşi kediler eski Mısırlıların ehlileştirmiş oldukları Afrika kedisi Felis lybica'dır. Ehlileştirilmiş bu kedileri, Fenikelilerin, Akdeniz'in muhtelif yörelerindeki kolonilerine götürdükleri, buradan da İtalya'ya taşıdıkları anlaşılmaktadır. İtalya'dan Avrupa kıtasına geçen bu kediler, Avrupa'nın vahşi kedisi Felis silvestris ile birleşip ikinci bir kol olarak Dünya'ya yayılmışlardır. Daha sonraları, deniz ve kara ticaretinin yeni boyutlar kazanması ile gelişen nakliyecilik sayesinde dünyanın hemen her noktasına ulaşıp çoğalmışlardır. Değişik iklim şartları, gıda rejimleri ve diğer etkenlerle bugünkü kedi türleri ortaya çıkmıştır.
Antik Mısır'da kedi
Mısır antik Dünya'nın tahıl yetiştiren en büyük alanı oldu. Hasat edilen ürünleri saklamak üzere devasa tahıl ambarları inşa edildi. Bu durum fareleri, sıçanları ve vahşi kedileri kendine çekti. İnsanlar, kedilerin, farelerle baş etmeleri maksadıyla kediyi teşvik etmeye başladılar. Kediler, kemirgen popülasyonunu kontrol etmede çiftçilere çok yardımcı oluyorlardı. Belli bir süreç sonunda vahşi kediler, yaklaşılabilir, nazlı ve nihayetinde bakılabilir hayvanlar oldular. Kediler kendilerine olan ilgiyi, sevgileri ve bağlılıklarıyla ödüllendirdiler.
Zaman içerisinde Mısırlılar kediye tapmaya başladılar. Rahipler, bir kediyi kasten veya kazara öldürmenin cezasının ölüm olacağını beyan ettiler. Persler, Mısırlılarla olan savaşlarında, Mısırlıların kedilerini yücelttiklerini bildiklerinden canlı kedileri siper olarak kullandılar. Mısırlılar kedilerinin ölümleri üzerine derin bir yasa girdiler. Kediler ölümlerinden sonra mumyalandı ve kutsal yeraltı mezarlarında saklandı. Binlerce mumyalanmış kedi Mısır'da yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır.
Antik Mısır'daki bu periyodu anlatan duvar resimleri ve diğer tasvirler kedilere küpe, kolye gibi mücevherlerle tapınıldığını gösterir. Kedinin kuyruğu her zaman düzgünce hayvanın sağ tarafına kıvrılır, bu da Mısır hiyelogrif hayvanlarının yüzün sağa dönük olarak resmetme geleneğini yansıtır.
Kedileri besleme ve bakma geleneği zamanla Mısır'dan Orta Doğu ülkelerine sıçradı (önce Hindistan ve bugünkü İran, daha sonra Çin, Japonya, Yunanistan ve İtalya). Bu kültürlerin kedilere çok büyük ilgi ve saygıyla bakmalarına rağmen, kedi hiçbir zaman Mısır'daki gibi tanrılık derecesine ulaşamadı. İnsanların ürettikleri vazo, metal para ve heykel gibi şeyler kedinin görünüşünü tasvir etti.
Maalesef Orta Çağ boyunca kediler, istenmeyen gruplarla özdeşleştirildi. Orta Doğu'da çeşitli dinlerde tanrılaştırılan ve sevilen kedi ailesi, diğerlerinin gözünde şeytan haline geldi. Dini bağnazlar kediyi şeytani bir varlığa dönüştürdüler. Kedilerin, zehirleyici dişleri ve enfeksiyonlu nefesi olan ürkütücü güçlere sahip hayvanlar olduğu dedikoduları yayıldı. Bu dedikodulara onların gece yapılan alışkanlıkları ve bağımsızlık gibi davranışları eklendi. Pek çok insan kedilerden korkar hale geldi. Kedilerin cadılara benzediğine inanıldı ve yine pek çok kişi cadıların kara kedi formuna girip geceleri sessizce dolaşarak, kendisini mağdur etmiş insanlardan intikam almayı arzuladığına inandı. Dedikodular büyüdükçe kedi mezhepleri şekillendi.
İskandinav kökenli tanrı Freya'ya (Kahire Müzesi) tapınılması kediye yönelik dinsel ayinleri içeriyordu. Hristiyanlık ona tapınmayı da yasakladı ve Freya bir şeytan, kedi ise şeytanın görünüşü haline getirildi.
Sonradan siyah ölüm diye isimlendirilen periyotta kedi popülasyonu arttı ve onlar veba taşıyan fareleri öldürmeye başladılar. Fare öldüren kedi sayısındaki ani artışla kediler üzerindeki olumsuz imaj zinciri kırıldı ve ayrıca vebanın bittiğine inanıldı. Ancak günümüzde halen "siyah kedi" inanışı az da olsa devam etmektedir.
Onların kıymetini anlayınca, insanoğlu kedigillere zulüm etmeye son verdi. Zaman geçtikçe kediler geliştiler ve evrim geçirerek bugün bildiğimiz pek çok tür ve renk çeşitliliğine sahip oldular.
Antik Mısırlılar, Tanrılar Tanrısı Ra ve Isis'in kızı kedi tanrı Bastet'e taparlardı. Bastet önceleri aslan başlı olarak ortaya çıkmış, daha sonraları kedi kafasına sahip olmuştur. Bast olarak da isimlendirilen tanrı, aşkın, doğurganlığın ve ayın tanrısıydı. Pek çok heykel bu tanrıya dik durmuş ayaklarının dibinde beş yavru kedi oynarken elinde de her şeyi gören kutsal gözün muskasını tutarken resmeder.
O dönemin kadınları Bast'ı tasvir eden amuletleri taşıyarak onun gibi hamile kalmayı dilerlerdi. Kedilerin doğruluğu arayan güçleri olduğuna ve yaşam sonrasını görebildiklerine inanılırdı. Bu yüzden Bast bazen "Doğruluk Leydi"'si diye isimlendirilir ve mumyalama seremonilerinde ölüm sonrası yaşamın garantisi olarak kullanılırdı.
Genetik
Evcil kediler ve en yakın ataları, 38 kromozoma ve yaklaşık 20,000 gene sahiptir. Kedilerde, insanlardaki doğuştan metabolizma bozukluklarına benzeyen, yaklaşık 250 adet kalıtsal genetik bozukluk tespit edilmiştir. Memelilerin metabolizmalarındaki yoğun benzerlik, kedigillere ait birçok hastalığın insanlar için geliştirilen genetik testler ile teşhisine imkan tanır.
Anatomi
Kedilerin ayak yapıları hep ileriye gitmek için evrilmiştir. Geri geri gidebilirlerse de zorlanır. 230 kemikten oluşan iskelet sistemi insanınkinden oldukça farklı olup iskeletler arası oluşumlar vücudun esnemesine izin verecek şekildedir.
Ortalama değerler esas alındığında yetişkin erkek kediler 3.5 ile 7 kilogram arasında olurken, dişi kediler 2.5 ila 4.5 kilogram arasındadır. Enleri ortalama 30 santim, uzunlukları ise 80 santim civarındadır. Ortalama kedi ömrü 15 yıldır. Ancak kediler iyi bir beslenme ile 20 yıldan fazla yaşayabilirler.
Akciğerin içindeki tüpler oksijenin tüm akciğere dağılmasını sağlar. Akciğerler kedinin her iki tarafında ve diyaframın tam üstünde yer alır. Diyafram kedinin soluk alıp verme hızını kontrol eder. Soluk borusu bir anlamda akciğerlerin havalandırma sistemi olarak kabul edilebilir. Dışarı atılması gereken kirli hava ve alınması gereken temiz havadiyaframın kontrolünde soluk borusu aracılığıyla taşınır. Solunum sitemini oluşturan organlar birçok kedi hastalığının da hedefidirler.
Kedi bıyığı (ya da Latince adıyla vibrissae) kalın kedi tüyünden iki üç kat kalındır. Burun bölgesinde üst dudağın yanlarından çıkan bıyıklar yine kedi tüyüne kıyasla üç kat daha derine gömülüdürler. Kökleri sinir sistemi ile ilinti halindedir. Bıyıklar tarafından algılanan bir hareket hemen köklerden sinirlere ve oradan beyine iletilerek alınacak aksiyon konusunda bilgilendirme ve uyarı işlevi görür.
Kediler bir şey içerken dillerini inanılmaz bir hızla kullanırlar. Dil hızla suya dalar ve çıkar. Bir anlamda fillerin su içmesine benzer. Ağız suya değdirilmez, su dil aracılığıyla ağza taşınır. Kedilerin dili zımpara gibidir. Üzerinde onlarca küçük odacık ve diken gibi uzantılar (papilla konikalar) vardır ve su içme sırasında bu odacıklar su havuzcuklarına dönüşür. Suya dalan dilin üzerindeki odacıklar su ile dolar ve taşımada dökülmemesi için dil ağza doğru bükülür. Dil lapa yiyeceklerin yenmesinde de aynı işlevi görür, ayrıca kemik üzerinde kalan et parçalarını kazıyıp yemesini sağlar.
Kedilerin aynı zamanda dişleri de büyük işlevler görür. Yetişkin kedilerde 30'a yakın diş bulunurken yavrularda bu sayı 25'i pek geçmez.
Kedi beyni 20 ile 30 gram arasındadır. Ama diğer memelilerle kıyaslandığında beyni bedenine göre en büyük olan memelidir. Beynin büyüklüğü ile zeka arasında bir bağlantı olsa da – örneğin suya dalabilen kuşların beyni diğer kuşlara göre yaptıkları eylemin karmaşıklığı sebebi ile daha büyüktür - beynin büyüklüğü ile zeka arasında her zaman için birebir ilinti kurmak doğru değildir. Söz gelimi kediler, kendilerinden çok daha iri olan aslanlarla kıyaslandığında daha zekidirler. Öte yandan kedigiller ailesindeki canlıların beyin yapısı inanılmaz derecede benzerlik gösterir.
Kediler mükemmel bir kulağa sahiptirler. İşittiklerini tek tek ayrıştırıp değerlendirebilirler. Metrelerce uzaktaki bir böceğin yürüyüşünün ya da saklanan bir farenin soluğunu duyabilirler. Hassas işitme ve görme duyuları vardır. İnsan kulağının duyamadığı yüksek frekanslı ses titreşimlerini kaydederek çok hafif sesleri duyarlar. İşitme kediler için hem güvenlikleri hem de avlanmaları için önemlidir. Kediler insanlardan da köpeklerden de daha iyi işitirler. İnsanlar 20 kHz’e kadar sesleri işitirken köpekler 40 kHz’e kadar sesleri işitir. Ama kediler için bu sınır 60 kHz’dir.
Patiler kediler için hareketin ve dengenin temelidir. Tırmanmak, kazmak, savunmak, savaşmak ve döl vermek (cinsel sıvı atımı) için patilere ihtiyacı vardır. Bir kedinin patisi ayağının en son kemiğine bağlıdır. Pençeler esnek ve dönebilirdir. Böylelikle en iyi tırmalama açısını rahatlıkla yakalarlar. Pençeler protein ve keratin dolu bir deri ile çevrilidir. Ön ayakları beş, arka ayakları dört parmaklı olup, kancalı tırnaklarını içeri çekebilirler.
"Kedi Gözü" deyimlere geçecek ve çeşitli adlandırmalara girecek kadar hayranlık uyandırır. Kediler gözleri ve görme yetenekleri ile ayırt edilirler. Bir kedinin gözü doğumdan 7 ila 10 gün sonra açılır. İki ay içinde de gerçek rengini alır. Bir kedinin gözleri, saldırıda yara almaması için göz kapağının içerisindedir ve avı gözleyebilmek için geniş ve büyüktür.Gözlerinin uzaklık duyarlılığı yüksek ve keskindir. Karanlıkta insanlardan 6 kat daha iyi görürler.
Fizyoloji
Kedilerin fizyolojileri diğer etobur memelilere benzemekle birlikte, kedilere özgü bazı özellikleri de çölde yaşayan türlerinden kendilerine miras kalmıştır. Kediler, su bulabildikleri sürece sıcak iklimlerde hayatta kalabilmektedirler. Ayrıca, derilerine doğru olan kan akışını azaltarak sıcaklığı koruyabilen kediler, ağızlarındaki buharlaşma ile ısıyı düşürebilmektedirler. Kediler, patilerindeki bezler sayesinde çok az da olsa terleme ve termo-regülasyon şansına sahiptirler.
Vücut sıcaklığının gün içerisinde değişiklik göstermemesi ve biyolojik saatlerinin eksikliği, kedilerin hem gündüz hem de gece aktif olabilme eğilimlerine yol açar.
Dışkılarının nispeten daha kuru ve idrarlarının daha koyu olması, kedilerin daha çok su tutabilmelerini sağlayan bir adaptasyondur.
Kediler etoburdur. Sindirim sistemleri eti etkin biçimde işleyecek şekilde evrildiğinden, bitkisel ürünleri zor sindirirler. Sindirim yolunun benzer memelilere göre daha kısa oluşu ve karbonhidratları sindirmek için gereken enzimlerden az miktarda bulunması, kedilerin bitki kaynaklı besinleri ve bazı yağ asitlerini sindirmedeki becerilerini sınırlar. Bununla birlikte kediler arada sırada mevcut besinlerine ilaveten çim yemeyi tercih edebilirler. Çim, kediler için folik asit kaynağı ve sindirim sistemindeki tüyleri kolay atmak için bir lif kaynağıdır.[15] Ev ortamında ise birçok bitki kediler için zehirleyici ve tehlikelidir.
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle