İki Mezarı Olan Hükümdar: Kanuni Sultan Süleyman
Büyük cihan hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman 6 Kasım 1494 tarihinde Trabzon’da dünyaya geldi. Tahtta olduğu kırk altı sene boyunca nice isyanlar bastırılmış nice savaşlar kazanılmıştı.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde Macaristan’ın fethi ile Osmanlıları Habsburglarla komşu olmuş, 1526 yılında Mohaç’ta Macar Krallığının yok edilmesinden sonra Osmanlı devleti ile Habsburgların doğu kolu olan Avusturya arasında Macaristan toprakları üzerinde uzun yıllar mücadeleler yaşanmıştı. Kanuni 1529,1532,1541 ve 1566 yıllarında Avusturya üzerine seferlere çıkmıştı. Fakat son seferi olan Zigetvar’da hükümdar yetmiş üç yaşındaydı ve oldukça hastaydı. Yalnızca yaşlılığının getirmiş oldukları ile değil aynı zamanda ayağında aileden gelen bir hastalık olan “Nikris” ile de mücadele ediyordu. Yürümekte çektiği zorluk nedeniyle gitmekte olduğu yerlere at arabası ya da tahtırevan ile gidiyordu. Halk arasına karışacağı vakit ise dinç ve zinde görünmek maksadıyla ata binmekteydi. Öyle ki, Muhteşem Süleyman bu sefere ölüm seferi olacağını bile bile çıkacaktı.
1564 yılında Alman İmparatoru olan I. Ferdinand ölmüş yerine oğlu olan II. Maximilien gelmişti. 1566 ise Avusturya Osmanlı devletine iki yıl boyunca vergi ödememiş, Osmanlı Devleti ise anlaşmanın devamını sağlamak ve cülusu tebrik etmek amacıyla bir elçi göndermişti. Fakat Maximilien hem anlaşmalara aykırı davranarak hem de çıkan olayları öne sürerek Erdel’e saldırı düzenlemişti. 1566 senesinde Cihan Padişahı bütün diplomatik görüşmeler sonuçsuz kaldığından, Vezir-i Azam Sokullu’nun da etkisiyle sefere bizzat kendisi çıkmak istemişti. Böylelikle on yıldır sefere çıkmamış olmasının halk ve askerler arasında yarattığı huzursuzluğa son verme niyetini de almıştı. Bu sefer onun on üçüncü seferi olacaktı.
19 Nisan günüde padişah ve devlet ileri gelenleri büyük bir tören ardından İstanbul’dan yola çıkılmıştı. Kanuni Sultan Süleyman güçlü ve kudretli duruşu ile at üzerinde İstanbul’dan ayrılmıştı. Fakat at üzerinde devam edecek gücü yoktu. Hastalığın giderek ilerlemeye başlamasıyla, Muhteşem Süleyman yorgun düşmekteydi. Yolculuğuna at arabasında devam etmek durumunda kalmıştı. Zigetvar şehir merkezine geldiğinde ise yeniden atına bindi.
Takvim 7 Ağustosu gösterdiğinde Osmanlı ordusu Zigetvar’ı kuşattı. Fakat arka arkaya yapılan ve sonuçsuz kalan hücumlar karşısında kale komutanı Nicolas Zriny güçlü taarruzda bulunuyordu. Ayrıca Osmanlı ileri gelenlerinden esir bir Türkü de öldürmüştü. Zigetvar kalesi en güçlü ve korunaklı kalelerden olduğunda alınması oldukça güçtü. Yaşlı hükümdar bu tablo karşısında üzülmekte ve “Bu kal’e benüm yüregüm yakmışdur, dilerüm Hakk’dan ateşlere yana…” diyerek izahta bulunmuştu.
Kanuni Sultan Süleyman 6 Eylül’ü 7 Eylül’e bağlayan gece gün doğumuna dört saat kala vefat etmişti. Bu elim hadisenin askerden gizlenmesi kararı alınmıştı. Gizlenme sebebi ise ulu hükümdarın ölümünün, birlik beraberliği ve düzeni bozmasını engellemek istenmesi ve sona gelmiş olan savaşın kaybedilme riskine girilmemesiydi.
Bu olayın ardından Sokullu Mehmet Paşa Otağ-ı Hümayûnda el yazısı hükümdara benzemekte olan Cafer Ağayla değişik işlerle ilgili kanunnameler göndererek padişah hala hayattaymış gibi hareket etmişlerdi. Hücum harekâtları devam halindeyken hükümdarın ölümüne vakıf olan on iki kişi cenaze namazını kılmış ardından iç organları hekimlerce naşından çıkarılmış ve defin edilmişlerdi. Sokullu Mehmet Paşa daha sonra bedenini ilaçlatmış, kokulu bez ve muşambalara sarıp tabuta koymuştu. Tabutu Otağ-ı Hümayûndaki tahtın altına gizlemişti.
Zigetvar fethedildikten sonra vahim durumdan diğer vezirler de haber aldı. Fethin ertesi gününe geldiklerinde şenlikler düzenlenmişti. Hatta padişahın Cuma namazını Zigetvar şehrinin camiye çevirilmiş olan kilisede kılacağı duruyulmuştu. Cuma günü geldiğinde Sokullu Mehmet Paşa nikris illetinden muzdarip olan padişahın Cuma namazına katılamayacağını yaymıştı. Fakat askerler arasında dolaşmakta olan söylentileri bertaraf etmek amacıyla ordu içinde tellallar gezip Divan-ı Hümayûn toplantısın yapılacağını duyuruyorlardı. Sonrasında Vezir-i Azam Mehmet Paşa sanki divan toplanmış gibi Yeniçeri Ağasına gitmiş ve verilecek terakkilerden bahsetmişti. Padişahın ağzından hayır dualarını iletmişti.
Sokullu Mehmet Paşa Belgrat’a gittiği sırada da Muhteşem Süleyman’ın ölümünü gizlemişti. At arabasına ise tıpkı padişaha benzeyen birini bindirip selam verdirmişti. Nihayetinde arabanın etrafında kuran okunmaya başlanmasıyla feryatlar başlamıştı. Sokullu askeri yatıştırırken babasının ölümü ardından tahta geçen II. Selim’in otağı önünde cenaze namazı kılınmış sonra tabutu İstanbul’a gönderilmişti.
Tahta çıkan II. Selim babası Kanuni Sultan Süleyman’ın iç organlarının gömülü olduğu yere türbe, etrafına ise külliye yaptırmıştı. Yüz elli yıl kalan bu yapılar Zigetvar’ın Osmanlı topraklarından çıkmasıyla yıkılmıştı. 17. Yüzyılda papazların kilise yapmış olduğu yere “Turbek” Kilisesi dendi. Anlamı ise Süleyman’ın kalbinin gömülü olduğu türbedir.
Günümüzde ise Kanuninin mezarı olarak bilinen yer Zigetvar’ın girişinde olan Türk-Macar Dostluk Parkında bulunan temsili bir mezardır.
Kaynak: hangisieniyi.com
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle