Hititlerin 3200 Yıllık Yazılıkaya Tapınağının Sırrı Çözüldü
M.Ö 13. yy ikinci yarısına tarihlenen bu eski Hitit açık hava tapınağının takvim görevi gördüğü düşünülüyor. Yani bir çeşit zaman makinesi benziyor. Gökbilim Küçük Asya’nın merkezindeki Hitit uygarlığının (y. MÖ 1600–1180) kült törenlerinde dikkate değer bir öneme sahipti. Hitit uygarlığının başkenti Hattuşa’da güneş tanrıları ve Eski Babil’deki astronomi ve astroloji uygulamalarının kalıntısı olarak çok sayıda metin bulunmuştur. A Odasındaki rölyefler günlere, sinodik aylara ve güneş yıllarına işaret etmek üzere gruplandırılmışlardır. Hitit rahipleri bu sistemi kullanarak, ay yılı ile güneş yılını eşitlemek için ek ay gerekip gerekmediğini belirliyorlardı. Yazılıkaya’nın astronomi ve astroloji açısından yorumlanması, Hitit dininin göksel yönlerini kısaca gözden geçirmek için bir çıkış noktasıdır. Jeoarkeolog Dr. Eberhard Zangger ve arkeoastronom Dr. Rita Gautschy, Çorum’da Hititlere ait 3.200 yıllık Yazılıkaya Açıkhava Tapınağı’nın sırlarını çözdüklerini açıkladılar. Makaleye göre Yazılıkaya bugün hâlâ kusursuz çalışan 3 bin yıllık dev bir zaman makinesi. Öte yandan Hititlerin yaz gündönümü bayramının nasıl kutlandığı da ortaya çıktı. Luvi Araştırmaları Vakfı (Luwian Studies) başkanı Jeoarkeolog Dr. Eberhard Zangger ile Basel Üniversitesi Mısırbilim Anabilim Dalı öğretim üyesi arkeoastronomi uzmanı Dr. Rita Gautschy ile birlikte Çorum’un Boğazkale ilçesindeki Yazılıkaya Açıkhava Tapınağı’nın astronomik ve dinsel gizemlerine dair önemli yeni bilgiler içeren bir araştırmaya imza attı. Journal of Skyscape Archaeology (Gökyüzü Arkeolojisi Dergisi) dergisinde Hitit Dininin Göksel Yönleri: Kaya Sığınağı Yazılıkaya’nın Araştırılması (Celestial Aspects of Hittite Religion: An Investigation of the Rock Sanctuary Yazılıkaya) başlığıyla yayınlanan makaleyle ilgili ilk açıklama 19 Haziran günü saat 20’de ingilizce olarak www.popular-archaeology.com, Almanca olarak www.archaeologie-online.de ve Türkçe olarak Arkeolojikhaber.com sitesinde yayınlandı. Makalenin Türkçe tam metni de pdf olarak siteden indirilebiliyor. A Odasındaki rölyefler kameri ayların, günlerin ve yılların takibinde kullanılan bir takip sistemi içeriyor. Peki Dünya Bilim Otoritelerini Şaşırtan Neydi? New Scientist dergisinde de yayınlanan makalede buradaki kabartmalarının zamanının çok ötesinde bir takvime işaret ettiğini belirtiyor. Makaleye göre; Hititler, Yazılıkaya Açıkhava Tapınağını önemli astronomik tarihleri şaşmaz doğrulukla gösteren bir açık hava takvimi ve saati gibi kullanmışlar. Ve aynı takvim bugün bile şaşmaksızın çalışıyor. Dr. Eberhard Zanggerar; Hitit krallığının yıkılışından (yaklaşık MÖ 1190) birkaç on yıl önce, Büyük Hitit Kralının taş ustaları Yazılıkaya’daki kaya kütlesinin iki doğal avlusuna (A ve B Odaları) doksandan fazla kişi, hayvan ve mitolojik figürün rölyeflerini yonttular. A Odasında aynı hatta dizilmiş rölyeflerdeki figürler Hitit tanrılarının tören alayı gibi görünmektedir. Bu figürlerin tanrı olduklarına kuşku yoktur, çoğunun üstünde Luvi hiyeroglifleri ile tanrı adları yazılıdır. Figürler arasında, başlarının üzerine kaldırdıkları kollarıyla bir kase taşıyan iki öküz-adam gibi, mitolojik yaratık ve canavarlar da bulunmaktadır. Charles Texier’in rölyeflere dair çizimleri yayınlandıklarında Avrupa’da heyecan yarattılar, çünkü kimse ücra İç Anadolu’dan böylesi özgün bir sanat beklemiyordu. Bulgular Eski Yunan, Mısır ya da Mezopotomya sanatına dair bilinenlerden farklıydı. Tapınağın gizemli havası biraz da, yüzyıllar boyunca Hitit büyük krallarının, aileleri ve toplumun ileri gelenleri ile burada bir araya gelmesi ve özel bayramları burada kutlamasından kaynaklanmaktadır. Odaların gizli konumları, mekanın Hitit dini için sahip olduğu önem ve zamanın en önemli tanrılarının tasvirlerinin tapınakta yer alması, bu büyülü atmosfere katkıda bulunmaktadır. Yazılıkaya arkeoloji açısından da çözülmesi gereken bir bulmaca olarak görülebilir, çünkü tapınağın gerçek işlevi hiçbir zaman tümüyle anlaşılamadı. Hitit panteonunun bu tören alayını yorumlamak için sayısız deneme yapılmış olsa da, Yazılıkaya neredeyse iki yüzyıldır gizemini korumaktadır” diyor… Yazılıkaya Açık Hava Tapınağının Duvarları Gündönümlerine İşaret Ediyor Dr. Eberhard Zanggerar, arkeolojikhaber.com için kaleme aldığı makalede yeni keşiflerini şöyle özetledi: “İpuçlarını kullanarak Yazılıkaya’da inşa edilmiş son binanın (IV. Bina) kuzey duvarının kış gündönümündeki günbatımı ile hizalandığını keşfetmelerinin zor olmadığını belirten Dr. Eberhard Zanggerar, “En az üç ayrı inşaat evresinde inşa edilmiş olan tapınak binalarının eğri dizilimi bir anda anlam kazandı. İlk inşa edilen bina yaz gündönümü ile, son inşa edilen bina ise kış gündönümü ile hizalanmıştı. Yönelimlerin simgesel mi, yoksa teknik bir işleve mi sahip olduğu henüz belli değildi. Gündönümleri ile hizalanmış duvarların ikisinde de, Hitit ustalar tarafından özellikle bırakıldıkları belli olan, doğal kaya çıkıntılarının oluşturduğu uzantılar vardı. IV. Bina’daki uzantı kaya parçasında 28 santimetre çapında, yarı küre şeklinde bir çukur bulunuyordu. Arkeologlar bunun kutsal su için kullanılan tekne olduğunu düşünmüşlerdi” Kameri Ayın Günlerini Simgeleyen Figürler “Tapınakla ilgili yeni bir yorum modelini beş yıllık bir süreç içinde, adım adım geliştirmeyi başardık. Tunç Çağı’nda tarihler temelde ayın evrelerine göre belirleniyordu. Yeni aydan sonra, ilk hilalin görünmesi ile başlayan kameri ay 29 ya da 30 gün sürüyordu. On iki kameri ay 354 gün ediyordu; yani ay yılı, güneş yılından 11¼ gün daha kısaydı. Bu yüzden, MÖ 4. binyıl gibi erken zamanlardan beri artık aylar kullanılıyordu. Her üç yılda bir, yıl on iki yerine on üç kameri aydan oluşuyordu. Artık ayların eklenmesi ile, sonuçta her yıl mevsimlerin başlangıcı aşağı yukarı güneş yılı ile aynı tarihlere denk geliyordu.” “Tapınakla ilgili yeni bir yorum modelini beş yıllık bir süreç içinde, adım adım geliştirmeyi başardık. Tunç Çağı’nda tarihler temelde ayın evrelerine göre belirleniyordu. Yeni aydan sonra, ilk hilalin görünmesi ile başlayan kameri ay 29 ya da 30 gün sürüyordu. On iki kameri ay 354 gün ediyordu; yani ay yılı, güneş yılından 11¼ gün daha kısaydı. Bu yüzden, MÖ 4. binyıl gibi erken zamanlardan beri artık aylar kullanılıyordu. Her üç yılda bir, yıl on iki yerine on üç kameri aydan oluşuyordu. Artık ayların eklenmesi ile, sonuçta her yıl mevsimlerin başlangıcı aşağı yukarı güneş yılı ile aynı tarihlere denk geliyordu.” Eğer A Odasındaki on iki örnek eril tanrı kameri ayları gösteriyorsa, sonraki otuz figürün elbette kameri aydaki günleri temsil etmesi mantıklıdır. Çoğu eril olan bu otuz tanrılık grup A Odasındaki “zirve sahnesi”nden Hatti’nin Fırtına Tanrısının uzun asası ile açıkça ayrılmışlardır (41. rölyef). Luvi hiyerogliflerinde yazım ve okumanın her zaman yüzlerin ve ellerin tersi yönde yapıldığını dikkate alarak, günlerin (ve ayların) sağdan sola doğru sayıldıkları sonucuna vardık. Eğer Hatti’nin Fırtına Tanrısı’nın uzun asası kameri ayın başlangıcına işaret ediyorsa, dolunay her zaman iki öküz-adam’a (28. ve 29. rölyefler) denk gelecekti.” Öküz Adam Hilali Değil, Dolunayı Temsil Ediyordu ve Taşıdığı Kase Gökyüzüydü “Öküz-adamların taşıdığı kase aslında “gökyüzü” için kullanılan hiyeroglif simgesidir. Gökyüzü Mezopotamya’da ‘ışığın teknesi’ olarak da anılıyordu. Öyleyse, öküz-adamlar ilk bakışta göründüğü gibi hilale değil, dolunaya işaret etmektedirler. Böylece bir ay içinde, ay tutulması olabilecek tek günü özellikle vurgulamaktadırlar. Babil inançlarına göre, beklenmedik zamanlarda olan tutulmalar kral için tehlike yaratabilirlerdi. Dolayısıyla rahiplerin bu tarz olayları tahmin etmeye, bunun için bir takvim tutmaya ihtiyaçları vardı.”
Dişi İlahlar Güneş Yıllarını Gösteriyor “Böylece, A Odasının batı tarafındaki tanrılar için makul bir açıklama bulmuştuk. Ancak, “zirve sahnesi”nin işlevi ve odanın doğu tarafındaki tanrıça dizisinin işlevine dair bir ipucumuz yoktu. Bu sorunu çözmek için A Odasındaki tüm figürleri tek bir sayfaya çizdik. Dişi tanrılardan on yedisine ait rölyefler neredeyse tümüyle korunmuştu. Bir figürün yalnızca adı günümüze kalmıştı ve 1945 yılında, yakınlardaki Yekbas köyünde yapı malzemesi olarak kullanılmış başka bir dişi tanrı rölyefi bulunmuştu. Yekbas rölyefi bugün Boğazkale’deki müzede sergilenmektedir. Böylece dişi tanrılara ait tören alayının toplam on dokuz figürden oluştuğu anlaşılmaktadır. Taş ustaları dişi figürlerin sekiz tanesini diğerlerinden ayırmak için duvarda doğal bir taş sütunu bırakmışlardı. Sekiz ve on dokuz güneş yılları ile kameri ayları senkronize etmek için gerekli olan yılların sayılarıdır. Eski Yunan alimleri bu iki döngüyü sonradan octaeteris ve enneadecaeteris olarak adlandırdılar. 19 güneş yılı, ya da 235 kameri ay, ya da 6940 gün sonunda güneş ve ay, gökyüzünde neredeyse aynı burca tekrar yerleşiyordu. Dişi tanrılar yılları simgeliyorlardı”
Yazılıkaya Hitit Rahiplerinin Takvimlerini Tuttukları Yerdi “Yazılıkaya Hitit rahiplerinin takvimlerini tuttuğu yer olarak görünmektedir. Büyük olasılıkla güncel gün, ay ve yılı, taş ya da tahtadan yapılmış gösterge sütunlarını hareket ettirerek işaretliyorlardı. Bu yöntemle bir yıldaki en önemli günleri belirleyebilirlerdi: Yeni Yıl, gündönümleri, ekinokslar ve aylık bayramlar. Hititler sayısız tanrılarına hizmet etmek için hiçbir fırsatı kaçırmazlardı, bu yüzden de rahipler için bir yıl içinde sayıları 165’i bulan bayramların tarihini doğru olarak tayin etmek büyük bir zorluktu”
Gün Dönümü Şenlikleri Nasıl Yapılıyordu ?
“Böylesi bir yorumla Yazılıkaya’daki bir bayramın, örneğin yaz gündönümü bayramının neye benzediğini daha kolay hayal edebiliriz” diyen Dr. Eberhard Zanggerar, törenlerin nasıl yapıldığına dair tahminlerini şu şekilde anlatıyor: “Rahiplerin eşlik ettiği kral ve ailesi akşamüstü tapınak avlusuna geliyorlardı. Kapı evi esas olarak güneş tanrıçası Arinna’nın tapınağa girişini sağlıyordu. Günbatımından kısa süre önce, güneş ışınları kapı evininin içinden geçip, özenle konuşlandırılmış (olasılıkla altınla kaplanmış) Tanrıça’nın kendi heykelini aydınlatıyor, böylece törene katılanlar ilahi bir tecelliye tanık oluyorlardı. Bu unutulmayacak deneyimden etkilenmiş olan cemaat, A Odasına ilerliyor ve orada da yılın geri kalanında gölgede kalmış olan Büyük Kral’ın suretinin ihtişamla aydınlandığı görüyorlardı. Güneş tanrıçasının kutsal gücü böylece onun dünyadaki temsilcisine aktarılıyor ve kralın otoritesi perçinleniyordu”
B Odasının Gizemi Halen Çözülmeyi Bekliyor “Bu yeni yorum Yazılıkaya’nın anlamına dair arayışa elbette bir son vermeyecektir” diyor Dr. Eberhard Zanggerar, ve Yazılıkaya’da çözülmeyi bekleyen sırlar bulunduğuna dikkat çekiyor: “Daha çok yeni bir yöndeki ilk adım olması muhtemeldir. Pek çok soru hala elimizdedir: zirve sahnesindeki beş tanrı tam olarak neyi simgeliyordu? B Odasının işlevi neydi – ve oradaki tanrılar ne anlatmaktadır? Hattuşa’nın yukarı şehrindeki etkileyici Yerkapı yapısının amacı neydi? Yazılıkaya ile benzer işlevde, belki daha küçük ve daha yalın başka mekanlar var olabilir mi? Hitit kültürü üzerinde yüz yıldan uzun sistematik çalışmadan sonra bile, pek çok açıdan henüz başlangıç aşamasında olduğumuzu görüyoruz.”
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle