Diyebilirim ki hiçbir spor futbol kadar ruh, fikir ve beden vasıflarına ihtiyaç göstermemiştir.
Diyebilirim ki hiçbir spor futbol kadar ruh, fikir ve beden vasıflarına ihtiyaç göstermemiştir. Cesaret, dikkat, feragat, kudret, mukavemet, disiplin, sürat, çeviklik, muhakeme, itidal, serin kanlılık, azim, ümit… Futbol, bu vasıfları içerdiği için çok çetin ve yorucu bir spordur. Bir futbol maçında oyuncular büsbütün kendinden geçerler. Oyunun gerektirdiği kombinezonlar o kadar ani kararlar ister ki bunları tereddütsüz ve doğru verebilmek için âsabı muharrike (hissi, duyguyu vücuttaki haber merkezine ulaştıran sinirler) merkezlerinin daima uyanık ve tetikte bulunması gerekmektedir. Organların her biri kendi payına düşen görevi sakinlikle ve doğru yapabilmek için çok büyük bir serin kanlılık ister. Halbuki savaş kızıştıkça gençler gençler itidalini kaybeder. Buna bir de halkın coşkunluğu ve heyecanı katılınca artık ne pahasına olursa olsun kazanları fayrap ederler (iyice harlanırlar). Bu büyük çabaya insan vücudunun dayanması, sakatlanmaması, vücudun vaktinden önce yıpranmaması için futbolcuların yukarıdaki sayıp döktüğüm vasıfları önceden elde etmesi ve futbol ile onları kemale erdirmesi gerekmektedir.
Futbola heves eden ve bu sporda sağlığını kaybetmeden başarılı olmak azminde bulunan gençler evvelden kalplerini kuvvetlendirmek, teneffüs kudretini yükseltmek zorundadırlar. Kalp ve ciğerler, bu iki organın mükemmel olması şarttır. Daima koşmak mecburiyetinde bulunan oyuncuların ilk yorulan bacakları değil, kalp ve ciğerleridir.
Eğer büluğ çağından evvel vücudun gelişim devrinde vücut terbiye edici cimnastiklere lâzım olan formu edinmiş ise, eğer adaleler gibi iç organlar da bilgiye dayanan egzersizlerle inkişaf etmişse (gelişmişse), o zaman bu zor ve takat tüketici fakat çok cazibeli spor gençlerin beden kültürüne hizmet eder.
Futbol tarihinde çok dikkate değer bir hadise vardır. Amerikada bu spor yeni yayılmaya başladığı sırada oyuncular akıllarından ziyade hislerine tâbi olduklarından her genç ayağına taktığı topu arkadaşına pas vermeden kaleye kadar sürüklemeye gayret edermiş. Fertlerin böyle şahsi gurura kapılması tabiatı ile muvaffakiyetsizlikler (başarısızlıklar) doğuruyordu. Boston şehrinde bir futbol ekibinde kaleci olan bir avukat, kulübün kütüphanesinde (Adolphe) Thiers’in Fransa İmparatorluk Tarihi’ni okurken Napolyon muharebeleri dikkatini çekmiş ve görmüş ki bu büyük kumandan geri hatlarda hazırladığı kuvvetleri düşmanın zayıf noktaları üzerine yollarmış. (Bu oyuncu) bunu arkadaşlarına anlatmış ve takım kaptanı mukabil (rakip) tarafın zayıf noktalarını görmek ve orada en iyi iş görebilecek olana pas vermek esasını benimsemiş. Bu esas doğal olarak bir üstünlük yaratmış. Bununladır ki diğerkâmlık (başkalarının yararını gözetme), hodgâmlığın (bencillik) yerini almış.
Bir futbolcuda vücut vasıflarını elde etmeye yarayan günlük cimnastiklerin yanında koşmak, atlamak, tırmanmak, atmak gibi miktar ve şiddeti yavaş yavaş arttırılan egzersizlere de lüzum vardır. Ondan başka her sabah bütün vücuda kendi kendine masaj yapmayı da ihmal etmemelidir. Futbolcunun keyif verici içkilerden ve bilhassa tütün içmekten korunması da elzemdir.
Bu son derece rağbet bulan ve bütün milletlerin gençliğini saran mücadele sporu henüz büluğ çağına varmamış ve vücutları gelişme teşekkül (gelişme) devrini bitirmemiş çocuklar için tehlikelidir. Her sporun faydalı ve zararlı tarafları vardır. Marifet onun zararlarından korunmak ve iyi taraflarından azami derecede faydalanmaktır.
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle