Elşen İsmail - Çaldıran - 1. bölüm
ÇALDIRAN - 1. BÖLÜM
"Bitmeyen" bir savaşın gizli tarihinden...
(ulusal-ideolojik, tarihsel piyes / senaryo)
YAZAR: ELŞEN İSMAİL
K a r a k t e r l e r:
ŞAH İSMAİL SAFEVİ / HATAİ - Azerbaycan Safevi Devleti Hükümdarı, Türk asıllı Şah, şair, sanatçı
YAVUZ SULTAN SELİM - Osmanlı imparatoru, Türk asıllı Sultan
*** *** ***
MEHMET - Osmanlı istihbaratçısı, Kamber Ali`nin yardımcısı
BANUNUR - Erdebil valisinin kızı
KAMBER ALİ - Osmanlı istihbaratçısı, Yavuz Sultan Selim'in özel muhabiri
ŞEYH - "Kutsal Ali Ocak" adlı gizli bir teşkilatın önderi
"DİLSİZ" ŞAMAN - bir mağarada yaşayan bir Şaman
AĞA DERVİŞ – Tebrizli bir derviş
*** *** ***
TAÇLI BEGÜM - Şah İsmail’in eşi
AYŞE HAFİZE SULTAN - Sultan Selim'in hanımı
*** *** ***
HÜSEYİN BEY ŞAMLI - Şah İsmail’in lalası, Safeviler devletinin ilk Emir-Al-Umarası (ordu komutanı) ve Vekili
MUHAMMED HAN USTACLI - Safeviler devletinin Diyarbakır beylerbeyi ve Emir-Al-Umarası (ordu komutanı) (1510-1514)
DURMUŞ HAN ŞAMLI - Safeviler devletinin İsfahan beylerbeyi
HERSEKLİ AHMET PAŞA – Osmanlı sadrazamı (1 Ağustos 1512 — 28 Kasım 1514)
KOCA MUSTAFA PAŞA - Osmanlı sadrazamı (6 Ocak 1512 — 23 Kasım 1512)
MALKOÇOĞLU TURALİ BEY – Osmanlı sancak beyi, ordu başçısı
ŞEHZADE SÜLEYMAN - Sultan Selimin oğlu, Şehzade, ordu başçısı
*** *** ***
HAMDULLAH FARSİ – Safevi devletinde yazı işlerinden sorumlu adam, genel olarak “Mirza” lakaplı adamlardan
ABDULLAH EL-VAHAP – Osmanlıda dini idarelerde çalışan adamlardan biri
FİRUZ HUMEYNİ – Safevi devletinde mali işlerden sorumlu memur
EBU HİLAF EL-BAĞDADİ – aslı Bağdatlı olan Osmanlı taciri
VENEDİK KRALI
ROMA PAPASI
Bölüm karakterleri: “Kutsal Kardeşlik” üyeleri, Arap örgütçüler, Fars militanlar…
Not: Bu eserdeki karakterler ve olaylar tarihle ilgili olmasına rağmen, yazar tarafından da bazı eklemeler yapılmıştır. Piyes / senaryo tamamen tarihsel değil, ulusal-ideolojik tebligat ve eğlence için yazılmıştır. Olası yanlış anlamalar için şimdiden özür dileriz. Amacımız, ulusal birliğe çağırış yapmak ve görkemli tarihimizden ilham alarak güzel bir eser yaratmaktır. Hoş anlar geçirmeniz dileğiyle…
*** *** ***
(Okurken film tadı almak istiyorsanız, her sahnenin başında verdiğimiz linkte olan fon müziği eşliğinde okumanızı tavsiye ederiz. )
Sahne fon müziği:
1514. Ağustos ayı… ÇALDIRAN düzü… Oldukça sıcak bir havada her iki Türk devletinin – Osmanlı ve Safevi imparatorluğunun korku bilmez, kahraman askerleri bir birinden yüz metrelerce aralıkta dizilmekteler. Orduların arka tarafında her iki devletin hükümdarları ve diğer yöneticilerinin sembolik makamı – çadırlar kurulmuştur. Her iki taraf oldukça tedirgin ve heyecanlıdırlar. Askerlerin yüzünden rahatsızlık ifadesi okunuyor. Belli ki kimse kendi iradesiyle savaşmak istemiyor… Böyle bir durumda Osmanlı tarafta Yavuz Sultan Selim kendi çadırında sakin bir görünüşle tahtında oturmaktadır. Yanında Hersekli Ahmet Paşa var. Konuşmasalar da bir birine sual dolu bakışlarla bakmaktalar. Sultan sakinliğini koruyup heyecanını gizlemeye çalışıyor. Birkaç saniye sonra Ahmet Paşa Sultanın ondan sormak istediğini bulmuş yüz ifadesiyle konuşmaya çalışırken içeri Malkoçoğlu Turali Bey girer. O çok telaşlı ve heyecanlıdır.
MALKOÇOĞLU TURALİ BEY: (hafifçe baş eğdikten sonra) Şah İsmail ordunun tam önüne çıktı, Sultanım!
Sultan ve Ahmet Paşa merakla önce Malkoçoğlu’na, sonra bir birine bakarlar. Birkaç saniye sonra Sultan Selim oldukça heyecanlı adımlarla çadırından çıkar ve yanındaki askerlerin birinden dürbün alarak karşı tarafa bakar. Karşıda Şah İsmail’in kendi ordusunun önünde atla yürüdüğü ve ihtişamlı duruşuyla dikkat çektiği gözükür. Bir anda Şah sanki Sultanın ona baktığını duyar gibi olur ve karşı tarafa dönerek uzaktan Sultana doğru bakar. Sultan onun korkusuz bakışlarından tedirgin olur…
*** *** ***
Sahne fon müziği:
1501. FİLİSTİN. Eski bir kilise... Gece saatleri. Etrafta tıpkı korku filmlerindeki gibi bir sessizlik ve insanı tedirgin edecek bir ruh hali mevcut. Uzaklardan gelen baykuş ve kurt sesleri haricinde bu köyde kimse gözükmüyor. Sadece sessizlik ve gecenin korkunç karanlığı… Bir süre sonra bir birinin ardınca, sırayla üç atlı geliyor kilisenin karşısına. Atlıların her biri rahip görünümü alan siyah kapşon giymiş ve gecenin karanlığında korkunç bir görüntü yaratıyor… Her kes attan indikten sonra içeri giriyor… Sonuncu kişi içeri girerken kafasındaki siyah kapüşonu indirir... İçeri girdiği anda boynunda eski bir örgüt olan “Haşhaşilerin” damgasını görürüz… Kilisenin iç görünümü dıştan daha korkutucudur. Çünkü artık dağılmış ve kullanılamaz haldedir. Kişiler burada rahat bir alan bulup yüz yüze dayanıp sırayla yüzlerindeki beyaz maskeleri indiriyorlar. Artık yaşlanmış üç sakallı adam görürüz. Adamlar konuşmaya başladığı zaman aksanlarından ve konuşma tarzlarından birinin Avrupalı, öbürünün Arap, diğerininse Fars olduğu anlaşılıyor…
AVRUPALI: (ahkâm kesen ve ağır ses tonuyla) kaç yıl oldu. Ama amacımıza daha ulaşamadık. Osmanlıyla Azerbaycan’ı bir birine düşman edemedik. Yıllar önce Hasan Padişah ve Sultan Mehmeti kısa dönem de olsa, bir birine karşı savaşa sevk ede bilmiştik. Amacımız iki Türk devletinden herhangi birinin yıkılışını sağlamak ve tahta sizleri oturtmak idi. Ancak Azerbaycan Akkoyunlu devleti ve Osmanlı sulh ettiler. Böylece planlarımız da çöktü... Son yıllarda zayıflayan Akkoyunlu devletini yıkmak için iç kargaşalar, isyanlar çıkartarak şehzadelerin bir birini yıkmaya çalışmasını sağlaya bilsek de, yeni bir Türk devletinin yaranacağını maalesef öngöremedik. Şimdi Tebriz, yani Azerbaycan tahtı yeni bir Türk devletinin başkenti olmuş durumda. Şimdi neler yapabileceğimizi konuşmak için sizleri topladım. Hadi buna bir çözüm bulun. Eğer bulamaz iseniz sizlerle çalışmayı durdurup “Kutsal Kardeşlik” örgütüne diğer milletlerin soylarıyla devam edeceğiz. Ve sizler bir daha asla kendi devletinizi kuramadan tarihin tozlu sayfalarında kaybolup gideceksiniz.
Arap ve Fars tedirgin halde bir birine bakarak Avrupalıya dönerler.
FARS: (heyecanlı) Efendimiz, zatı alinizin ne demek istediğini gayet iyi anladık, fakat biz Farslar Sasanilerin yıkılışından bu yana size hizmet etmekteyiz ve 600 yıldan fazla bir zamandır kendi devletimizi kura bilmek için Türklerle mücadele ediyoruz. Gel gör ki, Şeyh Safi-nin torunları bizleri tam 300 yıl öne geçtiler. Asırlar önce Selçuklu Türk devletini güçlü bir örgüt vasıtasıyla yıkmayı başarsak da, Safevilerin bizden de gizli ve güçlü bir teşkilata sahip ola bileceğini hesaplayamadık. Ancak size söz veriyoruz. Bu iş asla burada kalmayacak. (sinirle yumruğunu sıkar) Safevileri alt etmek için, Azerbaycan’ı ele geçirmek için elimizden ne geliyorsa yapacağız. Yeter ki, siz bizden vaz geçmeyiniz, efendim. (yakalık yapar ve sırıtır)
Avrupalı karşındakilere bakarak gülümser.
AVRUPALI: (parmağıyla tehdit edermişçesine işaret yapar) Azerbaycan tahtı bizim için büyük önem taşıyor. Bunu asla unutmayınız!
Her üçü bir birine bakarak düşünür…
*** *** ***
Sahne fon müziği:
1504. ARABİSTAN. Eski bir cami… Gece saatleri… Camide 3 kişi karşılıklı oturmuş konuşuyorlar… Adamlardan birinin sağ elinin iç tarafında Arapça bir isim yazılmıştır. Bu isim eski Emevi sülalesinden Yezit bin Muaviye`nin ismidir…
ÖNCÜ ARAP: atamıza ant olsun ki, yıllardır Osmanlı tahtını ele geçirmek için her şeyi yaptık, ama maalesef Türkçü bir düşünceye malik Osmanlı Hanedanı saraya, devlet işlerine ve diğer yönetimle ilgili meselelerde bize itimat etmiyorlar. Zaman zaman İslam’ı, dini meseleleri öne çekip Halifelik kartımızı kullansak da, istediğimizi yapamıyoruz. Çünkü Halifeyi korumak bahanesiyle tüm kontrolü ele alan Türk soylu Memlükler bize her zaman mani oluyor. Onun için yapıp edip Mümlükler`le Osmanlıyı düşman etmeliyiz. Fars kardeşlerimizin vasıtasıyla da Safeviler Osmanlıya düşman olacak! Böylece İstanbul tahtını ele geçirmek için bize fırsat yaranacak!
İKİNCİ ARAP: (pis pis sırıtır) çok güzel plan. Ama düşünüyorum ki, gelecekte bu savaşları tarihe yanlış lanse ede bilmemiz için de işler görmeliyiz!
ÖNCÜ ARAP: ne mesela?
İKİNCİ ARAP: Arap tayfaları arasında mezhep kavgalarını Türklere tebliğ etmemiz ve yazılacak savaş tarihlerinde “Şii - Sünni” çatışması yaratmalıyız.
ÜÇÜNCÜ ARAP: eski Romanın taktiği – “parçala hükmet!” gibi yani?
İKİNCİ ARAP: evet, tam da öyle!
Her üçü bakışarak sırıtır.
ÖNCÜ ARAP: o zaman Osmanlıda bu işi biz üstlenelim. Safevilerde ise Fars kardeşlerimiz bize yardım etsin!
Sinsi bakışlarla devam ederler…
*** *** ***
Sahne fon müziği:
1508. ŞİRAZ… Bir eski konakta üç Fars militanı görüşür…
ÖNCÜ FARS: yıllar önce Filistin’de aldığımız kararlar azar azar hayata geçmektedir. Şahın hızla toprak büyütme siyasetini ele alarak, saraya sızamasak da, bazı devlet dairelerinde adamlarımızı yerleştire bildik. Şimdilik Tebriz dışında olsak da, Şah İsmail’in iç ve dış politikasını izleye bilmemiz için her anı gözlüyoruz. Buna İslam’ın siyasileştirilmesi, Şiiliğin propagandası ve Fars dilinin ülkede hakim olmasına çalışmamız dahildir. Ancak maalesef Türklerin her konuda milliyetçi tutumu planlarımızın hayata geçmesini biraz geciktiriyor. Safevi `nin Türklüğü Azerbaycan’ın her yerinde bütünleşmiş durumda. Bir tek kuzeyde – Şirvanşahların bünyesinde kendi varlığımızı koruya biliyoruz. Ama elimizi çabuk tutmazsak korkarım Şah İsmail orayı da fetheder ve Farsların Azerbaycan’la bağlı tüm planları suya düşer.
İKİNCİ FARS: ne yapmamızı öneriyorsunuz?
ÖNCÜ FARS: dini ve devlet meseleleriyle bağlı işlerimizi çabuklaştırmalıyız. Osmanlıyla Azerbaycan’ın arasını açmanın yollarını bulmalıyız. Şiiler, Aleviler, Bektaşiler, Şafiler ve diğerlerini Sünnilerle düşman ede bilmek için yalan yanlış malumatları imparatorluğun her yerine yaymalıyız. Özellikle edebiyat yeniden ele alınmalı ki, biliyorsunuz Şah İsmail’in devlet kurmasıyla edebiyat da tamamen Türkleşti. Asırlar önce milliyetçi Türk olan Nizami bile farsça yazsa da, Şah İsmail ve onu seven tüm şairler Türkçe yazarak hızla Fars dilini edebiyattan uzaklaştırmaktalar. Unutmayınız ki, bir milletin geleceği her şeyden çok onun diline bağlıdır. Biz Türklerin dilini sıkıştıramazsak, onlar bizi tamamen yok edecekler.
*** *** ***
1510. HORASAN. MERV… Safevi ve Şeybani orduları karşı karşıya gelmektedir…
*** *** ***
Sahne fon müziği:
FİLİSTİN. Eski kilise… Avrupalı, Arap ve Farsın görüşü…
AVRUPALI: Şah İsmail Şeybaniler`le savaştayken Osmanlıyla ilişkileri çok sıcak tutuyor. Yıllardır casuslarımız vasıtasıyla her şeyi izlemeğe çalışıyoruz. Sultan Beyazıt’la mektuplaşmalarında Şah`ın ona hürmet ve saygı anlamında “benim şanlı babam” diye seslenişi, sürekli ona pahalı hediyeler gönderişi o demektir ki, isteklerimiz hayata geçmiyor. Ben size yıllar önce dedim “elini çabuk tutmazsanız, tercihlerimi değişirim” diye, ama görünen o ki, sizler beni hiç ciddiye almamışsınız.
FARS: asla öyle bir şey yok, efendimiz. Örgütlerimiz her gün çalışmaktadır. İster dini, isterse milli meselelerde kaos yaratmaya çalışıyoruz. Ama ne yapalım ki, Türklerin bir birine olan sevgisi her şeyden güçlü.
AVRUPALI: beni ilgilendirmiyor. Hâkimiyet istiyorsanız başarılı olmak zorundasınız. Gerekiyorsa, her iki imparatorluğun topraklarında yaşayan küçük halkları da işe katınız.
Arap ve Fars bir süre düşünürler, sonra meseleyi anlayıp sırıtırlar.
FARS: öyle bir şey yapacağız ki, bundan 500 yıl sonra bile Türkler direkt bizimle değil, bize çalışan küçük etnik gruplarla savaşacak!
AVRUPALI: Osmanlının doğusunda, Safevilerin batısında yaşayan halklara yeni devlet kura bilme hayali kazandırın. Ve çekilin izleyin. Onlar sizin için her şeyi hazır hale getirecekler.
ARAP: bu arada biz de dini meseleleri daha da içinden çıkılmaz hale getireceğiz. Tek Azerbaycan’la Rumeli’nde değil, tüm Türk diyarlarında mezhep çatışmalarını körükleyeceğiz. Türklere imamlar arasında seçim yapmak için yeni savaşlar sunacağız. Arap dininin ve kültürünün dini çerçeveden çıkıp ailevi meselelere de sıçramasını sağlayacağız. Yıllar sonra “ezan Türkçe mi, Arapça mı okunmalı?!” diye kargaşaya düşen Türkler hep bir birilerini yiyecekler. Bizler de türlü bahanelerle onları yöneteceğiz.
Her üçü sırıtır.
*** *** ***
Sahne fon müziği:
1512. VATİKAN. PAPALIK. Papa ve Venedik kralı görüşür…
VENEDİK KRALI: (pis-pis sırıtarak) her şey tamam! Başlıyoruz!
PAPA: (kendine has sinsi bakışlarıyla) yıllar önce başlamamış mıydık mı zaten?!
Sırıtırlar.
VENEDİK KRALI: (ciddileşiyor) talimatınız üzere, Sultan Selimin yanına elçilerimizi gönderdik. Babasıyla savaşmamıza rağmen onunla sulh etmek ve bundan sonra dost ola bileceğimizi belirttik. Ayrıca Portekizleri de Safevileri tongaya düşürmek için tahrik ettik ve sizin emrinizi de vurguladık. Böylece onlar Şah İsmail’i yıllarca bekleterek onun ateşli silah almasına engel olacak ve bu bahaneyle Hint okyanusuna çıkışımızı sağlayacak Hürmüz limanını tutacaklar.
PAPA: peki Şah ısrar ederse, ne olacak?
VENEDİK KRALI: (sırıtır) ne olacak, eski savaşlar da kullandığımız ve artık yararsız hale gelmiş silahları vereceğiz.
PAPA: (sırıtır) biz onun dedesi Hasan Padişahı da böyle kandırmıştık değil mi?
VENEDİK KRALI: (sırıtır) evet, neticede ne Osmanlı, ne de Akkoyunlular tam zafer elde edemedi.
Gülümseyerek devam ederler.
PAPA: Osmanlı – Safevi sınırındaki aşiretlerden bizimle çalışmaya razı olan var mı?
VENEDİK KRALI: (üzgün yüz ifadesiyle suratı değişir) daha değil, ama…
PAPA: (biraz düşündükten sonra) o zaman zorlamayın. Türkler baskıya geldiği zaman birleşiyorlar.
VENEDİK KRALI: peki ne yapalım?
PAPA: onları hükümetleriyle ve bir birileriyle düşman ede bilmek için konular bulun. Doğuda sürekli isyanlar çıkartın! Ve Şahın oraya müdahalesini sağlayın. Aynı zamanda Sultanın da dikkatini hep aynı yerlere çekin ki, etrafındaki adamları kontrol edemez hale gelsin ve biz kolaylıkla kendi adamlarımızı yerleştire bilelim.
VENEDİK KRALI: anladım, efendim.
PAPA: eğer bu iki Türk savaşmazsa, birleşip tüm Avrupa’yı yakarlar! Ve eski Roma toprakları Atillanın devrinde olduğu gibi yeniden Türklerin kontrolüne geçer. (sinirli) Bizans’ın intikamını Türklerden elbet alacağız! Hem de onları bir birine kırdırarak!
*** *** ***
Sahne fon müziği:
İSTANBUL. TOPKAPI SARAYI… Yavuz Sultan Selim tahtında oturmuş sert bakışlarıyla dikkat çekerek düşünüyordur. Bu zaman sadrazam Koca Mustafa Paşa baş eğerek Sultanın huzuruna çıkar…
KOCA MUSTAFA PAŞA: Sultanım! Doğu illerimizde maalesef bazı sorunlar bulunmaktadır. Ve korkarım biz yetişmez isek, Şah oraya müdahale edecek.
Yavuz Sultan Selim Şahın ismini duyar duymaz tüm dikkatini Mustafa Paşaya verir.
YAVUZ SULTAN SELİM: nedir sorunlar?
KOCA MUSTAFA PAŞA: (heyecanla) konuşuluyor ki, bazı sancakbeylerimizin emri altında çalışan memurlar sizin tahta yeni çıkmanızı ve devletimizin payitahttaki işlerinin artmasını fırsat bilerek yolsuzluk ve rüşvete el atmış durumda.
Sultan Selim sinirlenir.
KOCA MUSTAFA PAŞA: (irkilir, ama devam eder) o memurlardan rahatsız olan halkımızın kızgınlığını fırsat bilen bazı işgüzarlar da her şeyi isyana dönüştürmeye çalışıyorlar.
Biraz sonra Sultanın sinirlendiğini ve elini belindeki kılıca doğru götürdüğünü görürüz.
YAVUZ SULTAN SELİM: (sinirli olsa da temkinini korumaya çalışıyor) mesele iyice araştırılsın! Halkımıza ve devletimize düşmanlık yapanlar her kim ise derhal bulunsun! Ve vakit geldiğinde kanunlarımıza uygun olarak cezalandırılsın.
Mustafa Paşa baş eğerek çıkar. Sultan Selim Şah İsmail hakkında düşünüyor.
YAVUZ SULTAN SELİM: (düşünceli) acaba bu olaylarda senin parmağın var mıdır, Şah?!
*** *** ***
Sahne fon müziği:
AZERBAYCANIN GÜNEYİ. SAVALAN DAĞI. Dağın yamacına doğru bir mağara… Mağaranın önünde 2 kişi görüşür… Biraz sonra mağaranın içerisinden bir Şaman çıkar. Beraberinde bir iriyarılı Bozkurt…
İLK GELEN KİŞİ: bize yol göster, Ulu Şaman. Ne yapalım? Devletlerimiz savaşa sürükleniyor.
Şaman bir süre derin bakışlarıyla bakarak düşünür ve sonra Bozkurda eliyle bir işaret yapar. Kurt göğe doğru bakarak ulur ve sonda konuşmaya başlar.
BOZKURT: her şeyden haberim var! Sizin buraya neden geldiğinizi ve ne yapacağımızı da biliyorum! Merak etmeyin, her şey olacağına varır. (göklere bakar) Yüce Gök Tanrı birliğimize kut versin!
Onun son sözlerini diğerleri yüksek sesle tekrarladıktan sonra Şaman ve Bozkurt mağaraya dönerler. Gelen kişiler de onların ardınca…
*** *** ***
Sahne fon müziği:
TEBRİZ. ŞAH SARAYI. Şah İsmail Safevi tahtında oturmuş büyük şair ve halk ozanı olan Fuzulinin yeni bir şiirini okumaktayken bir saray hizmetçisi huzuruna çıkar, Şahın izniyle konuşur ve ona konuğunun geldiğini söyler. Şah çok sevinerek onu gönderir ve şiiri kenara koyup bekler. Bir süre sonra konuk gelir, Şah derhal tahtından inerek, güler yüzle konuğunu karşılar. Kucaklaşarak diğer bir odaya geçerler. Burası sarayın diğer yerlerine benzemez. Sırlı bir yapısı olan odada karşılıklı otururlar. Konuk elini açarak kalbine koyar ve yalnızca Şahın duya bileceği bir kelimeyi söyler. Bu zaman o kişinin sağ elinin orta parmağında mavi renkli kaşı olan bir yüzüğü görürüz… Şah onun dediği sözü tekrarladıktan sonra sual dolu bakışlarla bakar.
ŞAH İSMAİL: bu savaşın olmaması için ne yapabiliriz, Şeyh`im?
Bakışırlar. Karşı taraf sabırla gülümsüyordur…
*** *** ***
1. BÖLÜMÜN SONU.
YORUMLARINIZI VE TAHMİNLERİNİZİ BEKLİYORUZ. YENİ BÖLÜM ÖZETİ YAKINDA YAYINLANACAK… İYİ EĞLENCELER…
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle