Azerbaycanlılara karşı etnik temizlik ve soykırım politikasının aşamaları
Son ikiyüzyıl boyunca halkımıza karşı Ermeni milliyetcileri tarafından kasıtlı şekilde gerçekleştirilen etnik temizlik, soykırım ve saldırganlık politikası Azerbaycan tarihinin kanlı olaylarla dolu çok acı aşamalarını oluşturmaktadır. Bu milliyetçi-şovenist politikaların temel amacı Azerbaycanlıları kendi tarihi topraklarından göçettirmekle tarihi Azerbaycan topraklarında Ermenilerce uydurulan "Büyük Ermenistan" devleti kurmak olmuştur.
Tarihi gerçekler göstermektedir ki, stratejik açıdan önemli bir öneme sahip olan Azerbaycan'ın Karabağ bölgesinin dağlık bölümüne İran'dan ve Türkiye'den büyük ölçüde Ermeni nüfusunun aktarılmasına XIX yüzyılın başlarında başlanmıştır. Bu dönemde bölgenin zengin doğal kaynaklarını yönetmek isteyen Çarlık Rusya`sı XVIII yüzyılın sonu XIX yüzyılın başlarında Türkiye ve İran'a karşı savaş yürütürken "Ermeni faktörü"nü kendi siyasal çıkarlarına uyğun olarak kullanmıştır.
XIX yüzyılın başlarında Kafkasya'daki Rus birliklerinin başkumandan P.D.Sisyanov Gence`ni işğal ettikten sonra, 2 Mayıs 1805 tarihli, 19 no`lu raporunda yazıyordu ki, Karabağ, coğrafi konumuna göre Azerbaycan'ın, hem de İran'ın kapısı olarak kabul edilmektedir, bu yüzden de onun itaatte bulundurulması ve burada pozisyonumuzu güçlendirme adına daha fazla gayret göstermeliyiz.
Böyle bir amac kısa sürede gerçekleştirildi. 14 Mayıs 1805 tarihinde Karabağ hanı İbrahim Han'la general Sisyanov arasında bir sözleşme imzalandı. Karabağ Hanlığı Rusya`ya dahil olduğu andan itibaren P.D.Sisyanov hemen Karabağ'da Çarizm`in konumunu sağlama almak amacıyla Güney Kafkasya'nın diğer eyaletlerinden Ermeniler`i buraya aktarma işlemlerini başlattı.
Karabağ nüfusu ve etnik yapısı hakkında ayrıntılı bilgi veren önemli bir belge olan ve Çar yetkilileri Yermolov ve Mogilyovski tarafından tertip edilen "Karabağ eyaletinin açıklaması"na göre, 1823 yılında Karabağ eyaletinde 20 bin 95 aile, aynı zamanda 15 bin 729 Azerbaycanlı ve 4 bin 366 Ermeni ailesi bulunmaktaydı. Yani, artık 1823 yılına kadar Karabağ'a aktarılan Ermenilerle beraber eyalette Ermeni ailelerinin sayısı artmış, 4 bin 366`ya ulaşmıştır.
Karabağ'ın dağlık kısmında Ermeni nüfusunun önemli ölçüde artırılması XIX yüzyılın 20 yıllarında, özellikle Güney Kafkasya'nın Rusya tarafından işgalinden sonra gerçekleşti. Gerek 1804-1813, 1826-1828 yılları Rusya-İran ve 1828-1829 yılları Rusya-Türkiye savaşların sırasında, gerekse de daha sonra Ermeniler`in İran, Türkiye ve Güney Azerbaycan'dan topluca Güney Kafkasya dahil Karabağ`a aktarılması sonucunda burada onların sayısı her yıl daha artmağa başladı.
Çarlık Rusyası'nın Kafkasya'yı işgal etmesini N.N.Şavrov açık bir biçimde belirtiyor ve bu amaçla bu bölgeye ilk kez başka milletlerin aktarılmasını yazıyordu: "Biz sömürgecilik faaliyetimize Kafkasya'ya Rus nüfusunun artırılmasıyla değil, yabançıların aktarılmasıyla başladık. Vatanda istenmeyen unsurlar diye bilinen bu kolonistlerden(göçmenlerden) Tiflis ve Yelizavetpol (Gence) gubernyalarında koloniler oluşturduk. Onlara en iyi topraklar ayrıldı ve çeşitli ayrıcalıklar tanındı."
Karabağ'ın dağlık bölümüne öncelikle resmen 124 bin, daha sonraysa kayıtlarda bulunmayan hayli sayıda Ermeni aktarılmıştır. Genel olarak, 1828-1830 yıllarında Karabağ'ın dağlık bölümüne 200 binden fazla Ermeni aktarılmıştır. Bu olguları N.N.Şavrov şöyle anlatıyor: "1828-1830 yıllarında patlak veren Savaş bittikten sonra biz 40 binden fazla İran ve 84 bin Türkiye ermenisini alarak onları, neredeyse, Ermeniler`in hiç yaşamadığı Yelizavetpol ve Erivan guberniyalarında, Tiflis, Borçalı, Ahalsik, Ahalkelek kazalarının(bölgelerinin) en iyi devlet topraklarında yerleştirdik. Onların yerleşimi için 200.000 desyatinden çok hazine toprağı ayrılmış ve ayrıca bu amaçla müslümanlardan 2 milyon rublelik çok özel verimli topraklar satın alınmıştı. Aynı Ermeniler Yelizavetpol guberniyasının dağlık bölgesi (Karabağ'ın dağlık bölgesi olarak bilinmektedir ) ve Göğçe gölünün kıyılarında iskan edilmişlerdir. Bunu da dikkate almalıyız ki, resmi olarak aktarılan 124 bin Ermeni'den başka, buraya gayriresmi aktarılanlarla beraber onların toplam nufusu 200 binden fazladır."
Bu olgu ona işarettir ki, aktarılan Ermeniler, özellikle Ermeniler yaşamayan veya Ermeni nufusunun az yaşadığı bölgelerde ikamet ettirilmişlerdir. Buradan anlaşılmaktadır ki, XIX yüzyılın başlarına, özellikle Türkmençay Antlaşması`na kadar Azerbaycan'ın Gence ve İrevan gubernyalarında Ermeniler`in sayısı çok az olmuştur.
Böylece, Türkmençay Antlaşmasından sonraki iki yılda Çar Rusyası`nın destekleri sonucunda Ermeniler Azerbaycan'ın çeşitli yerleri de dahil olmak üzere, Karabağ'ın dağlık bölümünde ikamet etmeği başardılar. Çarizm`in Ermeniler`e olan bu desteği daha sonraki yıllarda da kendisini belli ediyordu.
XIX yüzyılın sonu - XX yüzyılın başlarında Güney Kafkasya'ya Ermeniler`in aktarılması süreci devam etti. Sadece 1896 yılından 1908 yılına kadar - 13 yıl süresinde Kafkasya`ya 400 bin Ermeni aktarılmıştı. Bu konuda N.N.Şavrov yazıyor: "1896 yılında general yardımcısı Şeremetyev Kafkasya'da yaşayan Ermeniler hakkında bilgisinde onların sayısının 900 bin kişi olduğunu belirtiyordu. 1908 yılında ise onların sayısı 1 milyon 300 bin kişiye ulaşmıştır, yani bu süre içinde Ermeniler 400 bin kişiden fazla çoğalmışlardır. Günümüzde Kafkasya'da yaşayan 1 milyon 300 bin Ermeni'den 1 milyon kişi bu beldenin asıl nufusu değildir. Onları buraya biz aktardık"
Genel olarak, Karabağ'ın dağlık bölümüne Ermeniler`in aktarılması bölgede demografik durumu da iyice etkiledi. Zira, 1897 yılında yapılan nüfus sayımı sırasında Karabağ'da yaşayan 54 bin 841 aileden 29 bin 350`nin Azerbaycanlı, 18 bin 616`sınınse Ermeni ailesi olduğu belirtilmektedir. 1917 yılındaysa Karabağ'da Ermenilerin sayısı dışarıdan gelmiş, aktarılmış Ermeniler`in hesabına artarak toplam nüfusun yüzde 46`nı, Azerbaycanlılarsa yüzde 51`ni oluşturmuşlardır.
1917 yılında yayınlanmış "Kavkazski kalendar" dergisinin haberine göre, Karabağ'da 199 bin Azerbaycanlı (yüzde 58,3 oranında) ve 142 bin Ermeni ( yüzde 41,7 oranında) yaşamaktaydı. Görüldüğü üzere, Çar Rusyası'nın desteğiyle yapay olarak Ermeniler`in aşama aşama Karabağ'a aktarılıp yerleştirilmesine rağmen, Azerbaycanlılar bu toprakların tarihi nufusu olmakla birlikte, tüm dönemlerde çoğunlukta bulunmuşlardır. "Kavkazski kalendar"`ın kayıtlarında verilen istatistik bilgiler gösteriyor ki, Ermenistan'ın şuanki bulunduğu bölgede de önceleri Azerbaycanlılar Ermeniler`den bir hayli fazla olmuştur. Örneğin, 1886 yılında Gence (Yelizavetpol) gubernyası`nın Zengezur kazasındakı 326 köyden 154`ü Azerbaycanlı köyü (yüzde 45,7 oranında), 91`i Kürt köyü (yüzde 27,8 oranında) ve sadece 81'i Ermeni köyü (yüzde 24,8 oranında) olmuştur.
1889 yılında Zengezur kazasının Azerbaycanlı nüfusu Ermeniler`den 1500 kişi fazla olmuştur. 1897 yılındayse Zengezur`un nüfusu 142 bin kişi olmuştur ki, onlardan 71,2 mini (yüzde 50,1 oranında) Azerbaycanlı, 63,6 biniyse (yüzde 44,8 oranında) Ermeni olmuştur. Ermenistan Merkezi İstatistik İdaresinin 1962 yılında yayınlanmış nufus sayımı verilerinde gösterilmektedir ki, 1831 yılında Erivan şehrinin 18 bin 766 kişilik nüfusunun yaklaşık 15 bin 992 kişisi, 1866 yılındaysa 27 bin 246 kişilik nufusunun 23 bin 627 kişisi Azerbaycanlı olmuştur (yani nüfusun yüzde 85,2`si).
Z.Kirokodyan`ın 1932 yılında Erivan'da yayınlanan "Sovyet Ermenistanı`nın nüfusu 1831-1931" kitabında da belirtilmektedir ki, Erivan gubernyası`nın Erivan, Eçmiedzin, Yeni Beyazıt, Gümrü kazalarında, Yelizavetpol (Gence) gubernyası`nın Zengezur ve Kazak-Dilican kazalarında, Tiflis gubernyası`nın Lori-Pembek (Borçalı ilçesi) kazasında bulunan 2310 konuttan 2000`i Azerbaycanlılara ait olmuştur. Erivan'da yaşayan 10 bin kişilik nüfusun 7 bini Azerbaycanlı olmakla birlikte, aynı zamanda hanlığı yöneten 40 kişinin hepsi Azerbaycanlılar olmuştur.
Erivan gubernyası`nın 1920 yılına kadar Azerbaycan'ın sınırları içinde bulunan kazalarında, özellikle Erivan kazasında Azerbaycanlı nüfusun sayısı hayli fazla olmuştur. Örneğin, kazada bulunan 99 bin kişiden 62,6 bin`i Azerbaycanlı (yüzde 66 oranında), 36,4 bini Ermeni (yüzde 34 oranında) olmuştur.
Erivan gubernyası`nın Eçmiedzin, Yeni Beyazıt, Sürmeli kazalarındayse Azeriler nüfusun üçte birini oluşturmaktaydı. 1 Ocak 1916 tarihli bilgiye göre, bu ülkelerde nüfusun etnik yapısında yine Azerbaycanlılar üstünlükteydi. Erivan kazasında 74,2 bin veya yüzde 48 oranında, Zengezur kazasında 119,5 bin veya yüzde 53,3 oranında, Yeni Beyazıt kazasında 50,7 bin kişi, Sürmeli kazasında 45 bin Azerbaycanlı bulunmuştur. Bu rakamlar açık bir biçimde göstermektedir ki, XIX ve XX yüzyılların başlarında şimdiki Ermenistan topraklarında yerli nüfus olan Azerbaycanlılar büyük oranda üstünlüğe sahiplerdi.
Ermeni milliyetcileri XIX yüzyılın sonlarında - 1885 yılında Marsilya`da "Armenakan", 1887 yılında Cenevre'de "Hınçak", 1890 yılındaysa Tiflis'te "Taşnaksutyun" partilerini kurdular. Bundan sonra, Ermenilerin "Büyük Ermenistan" kurmak iddiaları yeni safhaya girmiş oldu.
Yirminci yüzyılın başlarında Ermenilerin Azerbaycanlılara karşı etnik temizlik ve soykırım politikası
"Büyük Ermenistan" fikriyle yaşayan Ermeniler kendi amaçlarına ulaşmak için dışarıdakı destekcilerinin de yardımıyla farklı zamanlarda Azerbaycanlılar`a ve Türkler`e karşı korkunç terör ve soykırımlar uygulamakla, etnik temizleme politikası yürütmüşlerdir. Öyle ki, Azerbaycan halkı son 200 yıl içinde Ermeni milliyetcilerinin sürekli olarak etnik temizlik, soykırım ve saldırganlık politikasına maruz bırakılmış, kendi öz topraklarından göçe zorlanmış, mülteci ve zorunlu göçmen durumuna düşürülmüşlerdir. Çarlık Rusyası'nın sömürgecilik politikasının bir kismi niteliğinde belirlenen “göç süreci” politikası tüm XIX yüzyıl boyunca sürdürülmüş ve sonuçta bölgedeki demografik durumu bir hayli etkilemiştir. Ermeniler`in bu bölgede yapay olarak artırılması onların yirminci yüzyılın başlarından itibaren Azerbaycan'a karşı toprak iddiaları ve saldırganlık politikasının ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Yirminci yüzyılın başlarında Ermeni milliyetcileri "Taşnaksütyun" partisinin programında ileri sürülen "Büyük Ermenistan" düşüncesini gerçekleştirmek doğrultusunda faaliyetlerini genişleterek kendi tarihi topraklarında yaşayan Azerbaycanlılar`ı planlı olarak kendi öz topraklarından göçe zorlamakla etnik temizlik ve soykırım politikalarını gerçekleştirmeğe başladılar. Nitekim, 1905-1906 yıllarında Ermeniler Bakü'de, Gence'de, Karabağ'da, Erivan'da, Nahçıvan'da, Ordubad`da, Şerur-Dereleyez`de, Tiflis'te, Zengezur`da, Kazak`ta ve diğer yerleşim birimlerinde sade Azerbaycanlı nufusuna karşı katliamlar yapmış, Azerbaycanlı nüfus acımasızca katledilmiş, şehir ve köyler yakılmış ve yerlebir edilmiştir. Ermeni silahlı birlikleri Şuşa, Zengezur ve Cebrail kazalarında, Erivan ve Gence gubernyalarında Azerbaycanlılar yaşayan 200'den fazla yerleşim birimini yerlebir etmiş, bunun sonucundaysa onbinlerce soydaşımız kendi öz yurtlarından mülteci durumuna düşmüşlerdir. Ermeniler 200 binden fazla azerbaycanlını (çocuk, kadın, ihtiyar) farkı gözetmeksizin katletmekle bu bölgelerde Çar Rusyası`nın onlara vaat ettiği "Ermenistan Devleti"`ni kurmak için etnik temizlik politikasını yürütmüşlerdir. Öyle ki, Birinci Dünya Savaşı yıllarında da Çarizm`in sığıntısı haline gelen Ermeniler Azeriler`e karşı katliamları sürdürmeğe başladılar.
1917 yılında Rusya'da yaşanan Şubat ve Ekim olaylarından sonra "Taşnaksütyun" partisi ve Ermeni Ulusal Kongresi daha geniş çalışmalara başladılar. Aynı zamanda, V.Lenin tarafından 1917 yılının Aralık ayında Kafkasya çalışmaları üzere geçici olağanüstü komiser tayin edilen S.Şaumyan Azerbaycanlılar`ın toplu katliamının organizatörü ve önderi konumunda bulundu.
Ermeni silahlı kuvvetleri tarafından 1917 yılı başından 1918 yılı Mart ayına kadar olan dönemde Erivan gubernyası`nda 197 köy, Zengezur kazası`nda 109, Karabağ'da 157 köy yıkılmış, diğer bölgelerde 60 yerleşim birimi tahrip edilmiş, yakılmış ve yaşanmayacak duruma getirilmiştir.
1918 yılının başlarında, yanı, Mart katliamı sırasında doğrudan Şaumyan`ın emrinde olan Ermeni silahlı birliklerinin sayı yaklaşık 20 bin kişiydi. Bolşevikler`in, bizzat Lenin'in yardımıyla Şaumyan Bakı Kommunası`nın başkanı oldu. Aynı yıl 30 Mart`ta Ermeni-Bolşevik birlikleri Bakü şehrine gemilerden toplar aracılığıyla ateş ettiler. Bunun ardındansa silahlı taşnaklar Azerbaycanlı nufusun evlerine saldırarak acımasız cinayetler işlediler. 31 Mart'ta ve Nisan`ın ilk günlerinde katliamlar toplu karakter aldı. Binlerce sivil Azerbaycanlı sadece milli kimliği yüzünden imha edildi. O günlerde Ermeni-Bolşevik birlikleri Bakü'de 12 bin sivil Azerbaycanlı`yı katlettiler. Bu kanlı olaylar sırasında insanlar evlerinde diri diri yakılmış, hem de özel işkencelerle ve vahşice öldürülmüşlerdir.
Ermeniler`in silahlı saldırısı sonucu 1918 yılının ilk beş ayında Guba`da 16 binden fazla insan işkenceyle katledilmiş, 167 köy dağıtılmıştır ki, onlardan 35'i şuan mevcut değil. Ermeni-Taşnak çetelerinin Guba`da Azerbaycanlılar`ı toplu biçimde katletmelerinin kanıtlar son zamanlarda keşfedilen olgular sonucunda bir daha kanıtlanmıstır. Öyle ki, 2007 yılında Guba şehrinde toplu mezarlıkların bulunması Ermeni vahşetini doğrulayan olgulardır. Mezarlığın tetkiki sırasında 1918 yılında Ermeni silahlı birliklerinin Quba`ya saldırısı sırasında insanların her türlü şiddete maruz kalarak gaddarlıkla katledilmesi ve bu mezarlığın sonradan toplu olarak gömülmüş yerel sakinlere ait olduğu tespit edilmiştir. Şunu da belirtmemiz özellikle gerekmektedir ki, Amazasp`ın komutasındaki Ermeni birlikleri Quba`da Türk-Müslüman nüfusuyla beraber, aynı zamanda Yahudiler`e karşı da katliamlar yapmışlardır. Yapılan araştırmalar sonucunda anlaşılmıştır ki, 1918-1919 yıllarında Quba`da Ermeniler tarafından 3 bin Yahudi katledilmiştir.
Ayrıca, Azerbaycan'ın yüzlerce yerleşim birimi dahil Karabağ'da 150'den fazla köy yıkılmış ve yakılmış, ayrıca Şuşa`da Azerbaycanlılara karşı amansız katliamlar yapılmıştır.
Ermeni taşnakları birliklerince 1918 yılının Mart-Nisan aylarında Bakü'de ve diğer Azerbaycan topraklarında 50 bine yakın insan özel işkencelerle katledilmiştir. Zengezur kazasında 10 binden fazla, Şamahı kazasında 10 bin 270 kişi, şehirle birlikteyse 18 bin 270 kişi Azerbaycanlı vahşice öldürülmüştür.
1918-1920 yıllarında şimdiki Ermenistan topraklarında yaşamış 575 bin Azerbaycanlı`nın 565 bini öldürülmüş ve doğma toprağından göçe zorlanmışlardır. Bu rakamı Z.Kirokodyan kendisinin "Sovyet Ermənistanının nüfusu 1831-1931" adlı kitabında teyit ederek yazmaktadır: "1920 yılında Sovyet hükümetine taşnaklardan toplam 10 bin kişiden biraz fazla Türk (Azerbaycanlı) nüfus kalmıştır. 1922 yılında 60 bin mülteci geriye döndükten sonra Azerbaycanlıar burada 72 bin 596 kişi, 1931 yılında ise 105 bin 838 kişi olmuştur."
1919 yılının son iki ayında Erivan gubernyasının Eçmiedzin ve Sürmeli kazalarında 96 köy, Erivan kazasınınsa tüm köyleri tahrip edilmiş, Erivan gubernyasında 132 bin Azerbaycanlı katledilmiştir.
Genel olarak, 1918-1920 yıllarında Ermeniler tarafından işlenen toplu katliamların Bakü, Guba, Şamahı, Kürdemir, Lenkeranla beraber, Şuşa'da, Erivan gubernyası topraklarında, Zengezur`da, Nahçivan'da, Şerur`da, Ordubad`da, Kars'ta ve başka bölgelerde amansız şekilde sürdürülmesi sonucu onbinlerce Azerbaycanlı en acımasız yöntemlerle katledilmiş, bir milyondan fazla nüfus kendi öz topraklarından göçmen durumunda göçe zorlanmıştır. Tarihi Azerbaycan topraklarında Ermeniler tarafından bu vahşetler işlendiği sırada okullar, camiler yakılmış, maddi kültürel anıtlar yokedilmiştir.
28 Mayıs 1918 tarihinde Azerbaycan Halk Cumhuriyeti kurulduktan sonra Olağanüstü Soruşturma Komisyonu oluşturulmuş ve Ermeniler`in yaptıkları cinayetler araştırılmağa başlanmıştır. Hükümetin kararıyla her yıl (31 Mart 1919 ve 1920 tarihleri de Milli Matem(anım) günü olarak belirlenmiştir) 31 mart tarihinin Anım Günü olarak kayıtlara geçmesi karara alınmıştı. Fakat Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin çöküşü bu işi sonuna kadar götürmeğe olanak tanımadı. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti oluşturulurken bölgede mevcut olan jeopolitik durum, 29 Mayıs 1918 tarihinde Erivan kentinin Ermenilere siyasal merkez olarak verilmesine neden oldu. Böylece, 1918 yılında Azerbaycan topraklarında - eski Erivan Hanlığı'nın topraklarında Ermenistan Cumhuriyeti kuruldu.
Çarlık Rusyası'nın sömürgecilik politikasının bir parçası olan ve tüm ondokuzuncu yüzyıl boyunca sürdürülmüş aktarılma sürecinin sonucunda Ermenilerin Karabağ'ın dağlık bölümünde yapay olarak çoğaltılması onların yirminci yüzyılın başlarından itibaren Azerbaycan'a karşı toprak iddiaları ve saldırganlık siyasetinin başlatılmasına neden olmuştur. Ermeniler`in en büyük iddiası Karabağ'a ve Zengezur`a sahip olmaktı. Ermenistan hükümeti işgal planlarını gerçekleştirmek amacıyla oraya silahlı birlikler gönderdi. Sonuçta, Karabağ topraklarını işğal etmek için uğraşan Ermeni silahlı birlikleri yüzlerce yerleşim birimini yerlebir etti, binlerce sivil Azerbaycanlı nüfusunu qeddarcasına mahvetti.
1919 yılının Ocak ayında Taşnak Ermenistan hükümeti Karabağ'la ilgili Azerbaycan'a karşı toprak iddiasını ileri sürdü. Bununla da, Karabağ'ın dağlık kısmının Ermenistan'a birleştirilmesi için ilk resmi girişim yapılmış oldu. Sorunu barışçıl yollarla çözmek için Azerbaycan hükümeti defalarca önerilerde bulunsa bile, taşnakların tutumu bu önerilerin hayata geçmesine engel oldu.
Toprak bütünlüğünü korumağı ve kendi vatandaşlarının güvenliğini sağlamayı kendisinin başlıca görevi olarak kabul eden Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Ermenistan Cumhuriyeti'nin toprak iddialarını kesin bir biçimde reddetti. Azerbaycan parlamentosu "Karabağ" konusunu tartışarak bölücülük hareketini önlemek için pratik önlemler almağa başladı. Bu amaçla Azerbaycan hükümeti 15 Ocak 1919 yılında Şuşa, Cebrail, Cavanşir ve Zengezur kazalarını Gence gubernyası`ndan ayırıp, merkezi Şuşa şehri olmakla bu kazalardan oluşan Karabağ valiliğini yarattı ve Hüsrev Bey Sultanov general-vali olarak atandı. Azerbaycan hükümeti ona, orada disiplin yaratsın ve yerel güç teşkil etsin diye yetkiler verdi. Azerbaycan hükümetinin yoğun çabası sonucu 23 Kasım 1919 tarihinde Tiflis'te ABD temsilciliğinin aracılığıyla Azerbaycan ve Ermenistan cumhuriyetleri arasında anltaşma imzalandı. İmzalanan sözleşmeye göre, çatışmalar durdurulmalı, tartışmalı konular, özellikle de sınır konuları müzakereler yoluyla çözülmeliydi. Fakat Ermenistan tarafı bu anlaşmayı sert bir biçimde ihlal etti ve Azerbaycan topraklarına kendi birliklerini göndererek Azerbaycanlılar`a karşı korkunç katliamlar işledi. Tüm bunlara rağmen, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin mevcut olduğu dönemde Ermenistan'ın Karabağ'ı diplomatik ve askeri araçlarla ele geçirmek girişimlerinin önü kararlılıkla alındı. Fakat Halk Cumhuriyeti'nin düşmesinde de az röl üstlenmemiş taşnakların bu toprak iddiaları Azerbaycan`da Sovyet yönetimi kurulduktan sonra da tekrar ortaya atıldı.
Güney Kafkasya'nın sovyetleşmesini kendi amacları doğrultusunda kullanan Ermeniler 1920'de Zengezur`u ve Azerbaycan'ın bazı topraklarını Ermenistan SSC'nin arazisi ilan ettiler. Sonraki dönemlerdeyse bu topraklarda tarihte yaşamış Azerbaycanlılar`ın sınırdışı edilmesi politikasını daha da genişlendirdiler.
Bunun devamı olarak Azerbaycan'ın Karabağ bölgesinin dağlık bölümüne XIX yüzyılda aktarılan Ermeniler`e 27 Temmuz 1923 tarihinde özerk bölge statüsü verildi ki, bu da Sovyet Rusya`sının desteğiyle gerçekleştirildi. Bu olay sadece Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünün bozulması değil, hem de Ermeniler`in ülkemize karşı gelecek toprak iddiaları için bir araç oldu.
Sovyet döneminde Azerbaycan'ın Karabağ bölgesinin dağlık kısmında yaşayan Ermeni topluluğu tüm siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel konuları içeren özerkliğe sahip olsa da, Ermenistan toprak iddialarını birkaç kez ortaya atmış, ancak bu isteğini gerçekleştirememiştir. Fakat, bunun karşılığında 23 Aralık 1947`te SSCB Bakanlar Kurulu " Kolhozcuların ve diğer azerbaycanlı nufusun Ermenistan SSC`den AZERBAYCAN SSC'nin Kür-Araz ovasına aktarılmasıyla alakalı" kararına göre 1948-53 yıllarında Azerbaycanlıların tarihi topraklarından, özellikle de Erivan ve çevre bölgelerinden toplu sınırdışı edilmesi sonucu 150 bine yakın soydaşımız Azerbaycan'ın Kür - Aras ovalığı bölgelerine taşındı.
Yirminci yüzyılın sonlarında Ermenilerin Azerbaycan'a karşı toprak iddiaları ve askeri saldırısı
XX yüzyılın 80'li yıllarının ikinci yarısından bu yana Ermeniler kendilerinin yakın ve uzak yurtdışındaki destekcilerinin de yardımıyla "Büyük Ermenistan" düşüncesini gerçekleştirmek için ölüşmüş müsait durumdan yararlanarak yeniden Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesine dair toprak iddiaları ileri sürdüler.
Her defasında Karabağ konulu toprak iddiaları, işte Ermenistan'ın propogandası, tahriki ve baskısıyla ortaya atılmaktaydı. Hiç küsküsüz, Ermeniler`in bu toprak iddiaları ansızın değil, Erivan'da ve Batı'da olan destekcileri tarafından daha bir hayli önce dikkatle, aynı zamanda kapsamlı bir plan temelinde tasarlanmıştı. Sovyet döneminde merkezi yönetimlerin desteğiyle Azerbaycan aleyhine amaçlı bir biçimde propaganda kampanyası yapılmış ve sonuçta, negatif düşünce oluşturulmuştu. Ermeni ideologları ve onların eşin kaynakları Azerbaycan'ın tarihi, sosyal-ekonomik gelişimi hakkında olguları apaçık sahtekarlıkla belli bir yapay düzene sokarak tüm Sovyetler Birliğin`de yaymışlardı.
1988 olayları başladığında ilk zamanlar durumu son derece gerginleştirmek, kamuoyunu kendi taraflarına çekmek için uğraşlar sarfeden Ermeni poltikacıları ve onların Moskova`daki destekcileri tarafından vilayetin ekonomik geriliği perdesi altında Dağlık Karabağ'ın Ermenistan'a birleştirilmesi için uzun süreden beri hazırlanmış planlarda Hankendi`de ve Erivan'da sürekli grevler yapılıyor, işletmeler çalıştırılmıyor ve kalabalık gösteriler düzenleniyordu.
Fakat yaşanan sonraki olaylar DKÖV`nin sosyoekonomik geriliği konusunda Ermeni politikacılarının ve onların Moskova`daki destekcilerinin ortaya atmış oldukları bu sahte tezin sadece bahane, asıl amacınsa Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı toprak iddiası olduğunu gösterdi.
Artık yılın ikinci yarısından durum o kadar karmaşık hale gelmişti ki, DKÖV`nin Azerbaycanlı nüfusuna karşı silahlı saldırılar düzenlenmekteydi. Öyle ki, Ağustos ayının sonu ve Eylül ayının başında Kerkicahan ve Hocalı`ya Ermeniler`in toplu saldırısı yaşandı. 18 Eylül'de Ermeniler Hankendi`de yaşayan 15 bine kadar Azerbaycanlı`yı kentten zorla çıkardılar, onların evleri yakıldı.
Dağlık Karabağ'da durumun böyle bir gergin anında Ermenistan SSC Yüksek Sovyeti 1 Aralılk 1989 tarihinde Azerbaycan'ın egemenliğini, toprak bütünlüğünü kaba bir biçimde tehdit edercesine DKÖV`nin Ermenistan SSC'ye birleştirilmesi hakkında Anayasa`ya aykırı karar verdi. DKÖV`nin kurumları Ermenistan'ın ilgili bakanlık ve kurumların teshir verildi. Doğrudan Sovyet yönetiminin faaliyyetsizliği, kimi zamansa açıkça desteği sayesinde DKÖV ekonomisinin ve diğer alanlarının, aslında, Azerbaycan'dan ayrılması ve Ermenistan'a birleştirilmesi süreci yaşandı. Tüm bölge parti komiteleri Ermenistan KP-nin bünyesine dahil edildi. DKÖV topraklarında Ermenistan`ın bayrağı yükseltildi. Sovyet yönetiminin çok ciddi ve affedilemez hataları ve Ermeniler`in yürüttüğü politika sonucu 1990 sonu - 1991 yılının başlarında durum giderek keskinleşti, DKÖV ve Azerbaycan'ın Ermenistan ile sınır bölgelerinde Ermeni tecavüzü daha geniş alanları kapsamağa başladı.
Bu yıllarda Moskova-Bakü yolcu trenlerinde, Tiflis-Bakü, Tiflis-Ağdam, Ağdam-Şuşa, Ağdam-Hocalı rotaları üzere sefer yapan otöbüslerde gerçekleştirilen terör eylemleri sonucunda yüzlerce Azeri'nin hayatına son verildi. Binlerce Azerbaycanlı Moskova'nın egemen güçlerince desteklenen Ermeniler`in işgalci politikasının kurbanına dönüştü.
Maalesef, olayların başlangıcında Ermeni bölücülerine “dur” denmemesi durumu iyice çıkmaza soktu. Sonuçta, Ermeniler Azerbaycan hükümeti tarafından kontrol edilemeyen bölgemizde Ermenistan'dan gönderilen silahlı çeteler ve askeri araçların yardımıyla Azerbaycanlılar`a karşı daha kanlı cinayetler işlediler ki, bu da sorunun büyüyüp genişkapsamlı savaşa dönüşmesine neden oldu.
1991'den itibaren Karabağ'ın dağlık bölümünde yaşanan olayların gerginliği giderek tırmanmaktaydı. Artık sosyopolitik durum büyük felaketin yaklaşmasını haber vermekteydi.1991 yılının Haziran-Aralık aylarında Emeni silahlı birliklerinin Hocavend`in Karadağlı ve Askeran`ın Meşeli köyüne saldırısı sonucunda 12 kişi öldürülmüş, 15 kişiyse yaralanmıştı. Aynı yılın Ağustos ve Eylül aylarında Şuşa-Cemilli, Ağdam-Hocavənd ve Ağdam-Karadağlı otobüslerine Ermeni ordusu tarafından ateş edilmesi sonucu 17 kişi ölmüş, 90 kişiyse yaralanmıştı.(Not: ölenlerin ve yaralananların hepsi Azerbaycanlıydı.)
1991 yılının Ekim ayının sonunda ve Kasım ayı boyunca Karabağ'ın dağlık bölümündeki 30'dan fazla yerleşim birimi dahil Tuğ, İmaret-Gervend, Sırhavend, Meşeli, Cemilli, Umudlu, Karadağlı, Kerkicahan vb. bu gibi diğer stratejik öneme sahip köylerimiz Ermenilerce yakıldı, tahrip edildi ve yağmalandı.
Genel olarak, 1988-1991 yıllarında, yani olayların başlangıcından SSCB'nin dağılmasına kadar olan dönemde İttifak'ın egemen kurumlarınca desteklenen Ermenistan Azerbaycan'a karşı açık saldırganlık politikası yürütmüş, sonuçtaysa sade vatandaşlar katledilmiş, yerleşim birimleri yıkılmış, yağmalanmış ve yakılmıştır. Dağlık Karabağ bölgesinde yaşayan Ermeniler`e Azerbaycan'dan ayrılarak Ermenistan birleşmeğin zorunluluğuna ulaşmak fikrini yapay olarak kabul ettiren saldırgan devlet buna ulaşmak için Dağlık Karabağ'dan 50 bin Azerbaycanlı`yı soykırımına ve tecavüze maruz bırakarak göçe zorlamıştır. Bu yıllarda Dağlık Karabağ'da Ermenilerce işlenen 2559 çatışma, 315 silahlı saldırı, 1388 ateş etme vakaları kaydedilmi, bunların da sonucunda 514 kişi ölmüş, 1318 kişiyse yaralanmıştır.
Aynı zamanda, bu dönemde etnik temizlik sonucunda Ermenistan'daki 185 azerbaycanlı köyünden 250 bine kadar Azerbaycanlı tecavüze maruz kalarak gördükleri şiddet sonucunda kendi öz yurtlarından göçe zorlanmışlardır. Sonuçta, Ermenistan'ı azerbaycanlılardan temizlemek eylemi gerçekleştirilerek 216 Azerbaycanlı hunharca katledilmiş, binlerce kadın, çocuk ve ihtiyar yaralanmış, on binlerce ailenin malı yağma edilmiştir.
1992 yılının başlarından itibaren Ermenistan ordusu peşpeşe Yukarı Karabağ'da Azerbaycanlılar yaşayan son yerleşim birimlerini de işgal etti. Böylece, 123 Şubat`ta Şuşa'nın Malıbeyli ve Kuşçular köyleri Ermenistan silahlı birliklerince istila edildi. 13 - 17 Şubat aralığında Hocavend bölgesinin Karadağlı köyüne yapılmış silahlı saldırı sonucunda 118 kişi (çocuk, kadın, ihtiyar) rehin alınmış, 33 kişi Ermeniler tarafından kurşuna dizilmiştir. Aynı zamanda, öldürülen ve yaralı halde olanları Ermeniler hep beraber bir çiftlik kuyusuna dökerek saklamışlardır. Rehinelerden 68 kişiyi hunharca öldürmüş, 50 kişiyse büyük zorlukla esirlikden serbest bırakılmıştır. Rehinlikten kurtarılanlardan 18 kişi daha sonra aldıkları onulmaz yaralardan öldü. Rehinelere karşı vahşice, hunharca davranılması, insanların kafalarının kesilmesi, diri diri gömülmesi, dişlerinin zorla sökülmesi, aç susuz bırakılması, işkence edilerek öldürülmesi insanlığa karşı işlenmiş en ağır suç olayıydı. Karadağlı köyünde 2 ailenin her birinden 4 kişi öldürülmüş, 42 aile kendi reisini kaybetmiş, 140 yakın çocuk yetim ve öksüz bırakılmıştır. Genelde, nüfusu Ermeniler tarafından asıl soykırımına maruz kalmış bu köyde 91 kişi, yani köylülerin her 10`dan birisi öldürüldü.
1992 yılında 25 Şubat`ı 26'sına bağlayan gece Ermenistan silahlı birlikleri Hankendi`de bulunan Sovyet ordusundan arta kalan 366. motorlu alayın 180 kişi askeri uzmanı ve ağır tekniğinin katılımıyla Hocalı kentine saldırarak şehri yerlebir ettiler. Sayısız ağır askeri kuvveyle şehir tamamen yokedildi, yakıldı ve insanlar işkenceyle katledildi. Bu soykırım sonucunda resmi rakamlara göre, 613 kişi öldürülmüştür ki, onlardan 63`ü çocuk, 106`ı kadın, 70`iyse ihtiyardı. 8 aile tamamen yokedilmişti. 487 kişi sakat kalmıştı, onlardan da 76 tanesi çocuktur. Ayrıca, 1275 kişi rehin alındı, 150 kişiyse kayıplara karıştı.
Hocalı'ya saldırı zamanı 366. motorlu alayın 3. Taburundan onlarca Ermeni subayı ve giziri bu soykırıma katılmıştır. Hocalı soykırımının izlerini kaybetmek için 1992 yılının martın 2-de Sovyetlerden kalma 366. motorlu alay Gürcistan'ın Vaziani şehrine taşındı, martın 10-dayse aynı alay ani kararla kapatıldı, askerleri ve tekniği başka askeri birimlere dağıtıldı.
8 Mayıs 1992 tarihinde İran'ın girişimiyle Tahran'da Azerbaycan ve Ermenistan liderleri arasında üçlü görüşmeler yapıldı. Aynı gün Şuşa işgal edildi. Sonraları anlaşıldı ki, görüşme sırasında Azerbaycan-Ermenistan sınırı boyunca ve Karabağ'ın dağlık bölümünde ateşin durdurulmasında Ermeni tarafının başka artniyetleri de varmış. İşte bu görüşme Ermenistan'a uluslararası kamuoyundan kendi niyetlerini gizlemek için gerekliydi. Hiç kuşkusuz, Ermenistan yönetimi hazırlanmış saldırıdan önceden haberdardı. Zira, Şuşa'nın işgali Ermenistan yönetiminin Tahran'da görüşmeler yaptığı saatle örtüşmekte ve yapılan barış anlaşmasının daha ilk saatlerine kadar yürürlükte kalmıştır. Bununla birlikte, Ermeniler, her zaman olduğu gibi, saldırı sırasında tüm dünyaya Şuşa`dan Hankendi`ye güçlü saldırılar yapılması konusunda dezenformasyon yaymışlardı.
Böylece, en modern teknik hesabına 289 kilometre2 arazisi, 24 000 nüfuslu, 1 şehir ve 30 köyden oluşan Şuşa bölgesi Ermenistan silahlı kuvvetleri tarafından işgal edildi. Şuşa uğruna savaşlarda 195 kişi şehit oldu, 165 kişi ise yaralandı, 58 kişi kayıplara karıştı. Bu olay sürekli olarak BM Bildirgesini ve AGİT ilkelerini kabaca ihlal ederek Karabağ'ın dağlık bölümünü zorla Ermenistan'a ilhak etmeye çalışan Ermenistan hükümetinin uluslararası hukuk kurallarıyla bağdaşmayan saldırgan siyaset yürüttüğünü bir kez daha teyit etti. Şuşa'nın işgali sonraları diğer Azerbaycan topraklarının işgalinde de önemli etken fonksiyonunu üstlendi. Azerbaycan'ın eski müzik ve kültür merkezi Şuşa'nın işgalinin ardından, Ermeni askeri güçleri Şuşa-Laçin yolunu kapatarak doğrudan Ermenistan Cumhuriyeti topraklarından Laçin şehrini güçlü top ateşi altında tuttular. Ermeni askeri güçlerinin amacı işgal ettikleri Azerbaycan topraklarında güçlenmek, Karabağ'ın dağlık bölümünü Ermenistan Cumhuriyeti'ne birleştirmek için arada koridor açmaktı.
Şuşa işgal edildikten az sonra, Ermeniler kısa bir süre içinde, yanı 18 Mayıs`ta iki ülkenin arasında bulunan eski Azerbaycan kenti Laçını da istila ettiler. Sonuçta, 1385 kilometre2 arazisi, 71 000 nüfusu ve 120 köyü bulunan Laçin bölgesi Ermenistan silahlı kuvvetleri tarafından işgal edildi. Hiç şüphesiz ki, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Dağlık Karabağ bölgesinin Ermeni topluluğu, hatta isteseydi bile, dışarıdan çok büyük yardım olmadan Azerbaycan topraklarını işgal edemezdi. Böylece, "kendi kaderini tayin" fikrini gerçekleştirmek adı altında Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesinin Ermenistan birleştiren koridor silah gücüyle işğal edildi. Laçın`ın işgali savaşın Dağlık Karabağ sınırlarından çıktığının ve Ermenistan'ın askeri işgal niyetinin büyük olduğunun göstergesiydi. Ermeniler`in "insani koridor" olarak nitelendirdiği bu yolla Dağlık Karabağ büyük ölçüde silah, mühimmat ve asker sevkedilmekteydi.
Sonuçta, mono-etnik devlet haline gelen Ermenistan silahlı birlikleri ona destek olan Devletlerin yardımıyla Dağlık Karabağ bölgesinin (4,4 bin kilometre2) sınırları dışında bulunan ve onun üzerinden 4 kat daha büyük olan Laçin, Kelbecer, Ağdam, Fuzuli, Cebrail, Kubadlı ve Zengilan bölgelerini de işgal ettiler. Tüm bu araziler Ermeniler tarafından etnik temizlemeğe maruz bırakılmıştır. Öyle ki, Ermenistan'ın toprak iddiası konumunda bulunan Dağlık Karabağ'ın 120 bin kişilik Ermeni toplumunun kendi kaderini belirleme girişimi olarak göstermek istediği bu süreç Azerbaycan'ın işgal edilmiş topraklarından 1 milyondan fazla Azerbaycanlı nüfusun kendi ülkesinde mülteci durumuna düşmesine yol açmıştır.
Halihazırda Azerbaycan topraklarının yüzde 20`den fazlası Ermenistan silahlı birliklerinin işgali altındadır. İşgal sonucunda 900`e yakın yerleşim birimi, 22 müze ve 4 resim galerileri, tarihi önemi olan 9 konut, nadir tarihi önemli 40 bin müze serveti ve eşyası, 44 tapınak ve 9 cami yıkılmış, yağmalanmış ve yakılmıştır. Ayrıca, 927 kütüphanede 4,6 milyon kitap ve değerli tarihi elyazıtları imha edilmiştir.
Aynı zamanda, devlet terörizmi ve soykırım politikası yürüten Ermenistan ve işgal altındaki bölgelerdeki ayrılıkçı rejim tarafından genellikle, çeşitli farklı (yolcu otobüslerinde, yolcu ve yük trenlerinin, Bakü Metro`sunda, hava ulaşımında, yolcu taşıyan deniz perivotlarında, yerleşim biriminde, sivil ve devlet tesislerinde) 373 terör eylemi gerçekleştirilmiştir ki, sonuçta 1200 kişi öldü, 1705 kişi yaralandı.
Tüm dönemlerde olduğu üzere, Ermeniler`in gerçekleştirdiği bu yayılmacı politikası toplu katliamlarla eşzamanlı uygulanmıştır. Nitekim, 1988-1993 yıllarında Ermenistan'ın askeri saldırısı sonucunda 20 000 kişiden fazla Azerbaycanlı şehit olmuş, 100 000`dan fazla kişi yaralanmış, 50.000 kişiyse çeşitli derecede yaralar alarak sakat bırakılmıştır. Çatışma sırasında 4853 kişi kayıplara karışmış, onlardan 1357 kişi rehinlikten kurtarılmış, 783 kişiyse şuan Ermenistan'da rehin olarak kalmaktadır. Uluslararası Kızıl Haç Komitesi'nin bilgisine göre, 439 kişi rehine öldürülmüştür.
Yirminci yüzyılın sonunda Ermeniler`in Hocalı'da yaptıkları soykırımı tüm insanlığa ve insanlığa karşı yöneltilmiş en ağır suçlardan birisi olarak değerlendiriliyor. Dünya tarihinde Hocalı faciası tarihi hafızalardan asla silinmeyen Hatın, Hiroşima, Nagazaki, Songmi, Ruanda, Srebrenitsa ve Holocost gibi korkunç trajedilerinden hiç bir konumda geri kalmıyor. Adı geçen olaylar savaşlar tarihine sivil halkın soykırımı olarak ekleme ve tüm dünyada geniş yankı uyandırmıştır.
Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan bu korkunç soykırımın asıl içerdiği sadece Ulusal lider Haydar Aliyev 1993 yılında siyasi iktidara tekrar döndükten sonra açıklanmış, 1994 yılının Şubat'ında Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisi Hocalı soykırımı`na politik hukuksal kıymet bildirdi. Ayrıca, Ermeniler`in Azerbaycanlılar`a karşı zaman zaman uyguladıkları soykırımla ilgili Ulusal lider Haydar Aliyev'in 26 Mart 1998 tarihinde imzaladığı Fermanla 31 Mart Azerbaycanlıların Soykırım Günü olarak ilan edilmiştir.
Ulusal liderin "1948-1953 yıllarında Azerbaycanlılar`ın Ermenistan SSC topraklarındaki tarihi-etnik topraklarından kitlesel göçü hakkında" 18 Aralık 1997 tarihli fermanı Ermenistan SSC üzerinden Azerbaycanlılar`ın göçettirilmesi olayının iyice tetkik edilmesi, araştırılması, bu suça hukuksal ve politik değer verilmesi ve uluslararası kamuoyuna ulaştırılması açısından önem arz etmektedir. Bu Fermanlar sadece tarihimizin kanlı sayfalarının öğrenilmesi açısından değil, aynı zamanda Ermeni şovenizmi ve terrorizminin ortaya çıkarılması açısından da önemlidir.
Şu anda bu süreç Azerbaycan'ın dış politikasının temel yönlerinden biri olarak belirlenmiştir. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in uyguladığı başarılı dış siyasetle artık bir takım uluslararası kuruluşların kabul ettiği belgelerin birçoğunda Ermenistan işgalci devlet olarak gösterilmektedir.
Uluslararası hukuka göre, soykırım barış ve insanlık aleyhine yönelen ameldir ve en ağır suç olarak kabul edilmektedir. Bu konuda BM Genel Kurulu'nun 9 Aralık 1948 tarihinde 260 (III) sayılı Kararıyla kabul edilmiş ve 1961 yılından yürürlüğe giren "Soykırım suçunun önlenmesi ve cezalandırılması hakkında" Sözleşme`de soykırım cinayetinin hukuksal özellikleri tespit edilmiştir. Ermenistan'ın Azerbaycan'a karşı saldırısı sırasında bu sözleşme tespit edilmiş soykırım suçunu oluşturan tüm olgular Azerbaycanlılara karşı uygulanmıştır.
Ermenistan'ın bu suç politikasının sürekliliğini kanıtlayan faktörlerden biri de sadece yirminci yüzyılda Azerbaycanlılar`ın 4 kez - 1905-1907, 1918-1920, 1948-1953 ve nihayet, 1988-1993 yıllarında Ermeni milliyetçileri tarafından işlenen soykırımına ve etnik temizlemelere maruz bırakılması olguisudur.
Bu işgalci devletin izlediği saldırganlık politikası 20 yılı aşkın bir süredir, dünya kamuoyunun gözü önünde gerçekleşmektedir. Bu nedenle devletimiz bu Sözleşmeden hareketle Ermenistan Cumhuriyeti'ne karşı BM'nin uluslararası mahkemesinde dava için tüm hukuksal esaslara sahiptir.
Sorunun çözülmesi sürecinde Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, öncelikle, barış seçeneğine tercih ediyor. Fakat devlet başkanı Azerbaycan halkı ve devletinin bu işgal, etnik temizleme politikası ve topraklarımızın geçici olarak kaybedilmesiyle asla barışmayacağını bildirmekle birlikte, kendi topraklarımızı kurtarmak için tüm araçları kullanacağını kararlılıkla vurgulamıştır.
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle