Ali Ekrem Bolayır - Vasiyyet
Donukça bir fenerin nûr-ı sâye-dârında,
Çadırların arasında zaman-ı râhatte,
Nöbet değiştirilen bir ferahlı saatte,
Ağaçlı bir tepenin kuytu bir kenarında,
Buluştular, iki hem-şehri kahraman asker:
Çemişkezekli Memiş’le bölükemini Ömer.
-Gel arkadaş, bakalım, gel şu mektubu anlat:
Babam nasıl?
-İyidir.
- Çok şükür... Nasıl Emine’m?
Yeminlidir, bana korkma yalan demez ki ninem,
Çarık takındığımız gün ağırca hasta idi;
Memiş, eğer ben ölürsem sakın acınma, dedi…
- Baban selam ediyor, Daltaban selam ediyor;
Bekir selam ediyor, Pehlivan selam ediyor;
Ninen selam ediyor, emmi kızların hekezâ;
Çoban selam ediyor…
- Bak hele! Diyindi bana,
Bizim kadın nice olmuş… Bizim kadın Emine?
- Bekir nişanlanıvirmiş, Bey Irmağı daşmış;
Sular yeşil öyüğün üstünü basıp aşmış…
Yoğ’undu… emme su ha! Coşgun olmalı bu sene.
Kızılpınar bu kader daşmadıydı… sen de hele
Şu mektubu bitir hele, bizim kadın nicedir?
- Memiş durundu…
- Bırak, ben temam sekiz gicedir
Düşümde görmedim artık…
- Bu yıl da sazlı ile
Çekirge çok düşüyormuş, öğen hele yoğumuş.
Ağılda üç koyun ölmüş, sıcak birez çoğumuş.
Senin buzağ büyümüş, kök ağaç çiçek açmış;
Zavallı Çöp Hasan’ın Kır Tay’ı dağa kaçmış.
İmam dua okumuş cenge… Ha, selam ediyor,
Çakır selam ediyor, Mustafa selam ediyor,
Ömergilin kızı doğmuş… Sadık selam ediyor…
Bırak bırak yetişir anladık…
- Selam ediyor!
Ne sanlıyon bana sen… Anlamam mı hâlinden?
Bizim kadın… Diyivir, di… düşümde gördüm ben!
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle