Üniversitelerin güvenlik soruşturması formları fişleme araçlarına dönüştü
Yeni eğitim-öğretim yılı başlarken İstanbul Teknik Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi'nde öğretim elemanı olmak isteyenlere uygulanan güvenlik soruşturması formu güncellendi. Kişinin hakkında bulunan mahkûmiyet kararının ve devam eden ceza davasının olup olmadığının sorulduğu formda, fişleme olarak değerlendirilebilecek, yakın akrabalara ilişkin kişisel sorular dikkati çekti.
Formda, öğretim elemanı olmak isteyenlerden yakın akrabaları hakkında ceza davası olup olmadığı, mahkûmiyet hükmünün bulunup bulunmadığının belirtilmesi istendi. Formda bu bölüm, "belirtilmesinde fayda görülen husus" denerek istendi.
İki üniversiteye ait formları sosyal medya hesabında paylaşan Gazeteci Erk Acarer, "Fişlemenin böylesi" diye yazdı. Öğretim üyesi olmak isteyenlerin akrabalarıyla ilgili özel bilgi toplamak ve bunları bildirmek zorunda bırakıldığına dikkati çeken Acarer, "Suçun şahsiliği ilkesi ayaklar altında" dedi.
TCK "Madde-20 ceza sorumluluğunun şahsiliği" ne diyor?
Suçun şahsiliği ilkesi Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 20. Maddesi'yle düzenleniyor. TCK Madde 20 şöyle:
(1) Ceza sorumluluğu şahsidir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.
(2) Tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak, suç dolayısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır.
TCK madde 20 gerekçesi
Tasarının “Suçun faili” başlıklı maddesi değiştirilmiş olup, madde metninde Anayasamıza uygun olarak ceza sorumluluğunun şahsiliği kuralı vurgulanmıştır.
Özel hukuk tüzel kişilerinin suç faili sayılıp sayılmaması ile işlenen bir suçtan dolayı bunlar hakkında bir yaptırıma hükmedilmesi sorununu birbirinden ayırmak gerekir. Suç ve ceza politikası gereği olarak ancak gerçek kişiler suç faili olabilir ve sadece gerçek kişiler hakkında ceza yaptırımına hükmedilebilir. Bu anlaşılış, Anayasamızda da güvence altına alınan ceza sorumluluğunun kişiselliği kuralının bir gereğidir. Ancak, işlenen suç dolayısıyla özel hukuk tüzel kişileri hakkında güvenlik tedbiri niteliğinde yaptırımlara hükmedilebilecektir.
“Para cezası”nın uygulamasındaki kolaylık, tüzel kişiler hakkında da ceza yaptırımına hükmedilebileceği düşüncesine haklılık kazandırmaz. Tüzel kişiler için ancak idari yaptırım niteliğinde “para cezası” öngörülebilir. Çünkü, idari yaptırımlarla, ceza yaptırımları arasında neden, amaç ve sonuçları bakımından farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin, şirket niteliğindeki bir tüzel kişinin faaliyeti ile ilgili olarak doğan vergi borcunun zamanında ve tam olarak ödenmemesi dolayısıyla, tüzel kişi hakkında da “para cezası” verilebilmektedir. Ancak, bu yaptırımın asıl amacı, verginin zamanında ve eksiksiz olarak ödenmemesi dolayısıyla kamu maliyesinin uğradığı zararın giderilmesi ve vergi düzeninin etkinliğinin sağlanmasıdır. Bu tür yaptırımların bir ceza hukuku yaptırımı olmadığı açıktır. Vergi borcunun gerçeğe uygun bir şekilde doğmasının önüne geçebilmek amacıyla sahte belge düzenlenmiş olması durumunda ayrıca bu sahteciliği gerçekleştiren gerçek kişiler hakkında ceza yaptırımına hükmedilebilecektir. Bu durumda bile tüzel kişi hakkında verilen “para cezası”, bir idari yaptırım olma özelliğini korur.
Yapılan bu yeni düzenlemeyle, tüzel kişiler hakkında da özellikle “para cezası” bağlamında ceza yaptırımına hükmedilebileceği yönündeki hukuki temelden yoksun anlayışın önüne geçilmek amaçlanmıştır.
Yorumlar
Yorumları Göster Yorumları Gizle